Sırat köprüsünde bir kros koşusu
“Sağlıklı yaşamanın ön şartı sağlıklı beslenmektir” ya da “Sağlıklı beslenirsen ilaca gerek yok, sağlıklı beslenmezsen ilacın faydası yok” sloganları artık sloganlıktan vecizeye evrilmektedir.
Bu gerçeği öğrenip içselleştirdiğinizde ise başınıza dert almış olursunuz. Zira, sağlıklı ürün bulmak artık epeyce zordur.
Tüketiciler için böyledir de peki üreticiler için durum nedir?
Üreticiler için de durum pek kolay değildir.
Hatta sağlıklı ürün yetiştirip tüketiciye ulaştırmak “kıldan ince, kılıçtan keskin” olarak tarif edilen “sırat köprüsünü” geçmek gibi bir şeydir.
Şimdi, konumuz olan zeytin üretimi için, “okumuş üretici bir köylü” sıfatıyla sırat köprüsündeki adımları atmaya çalışalım:
- Yetiştirme safhasında kimyasal gübre yerine köylerde hâlen bolca bulunabilen hayvan gübresi kullanarak gübre kimyasalından kurtulabilirsiniz. Dozunda ve zeytin aralıklarına dökeceğiniz iki fazda sıkılmış (karasuyu içinde) pirina gübresi de iyi bir alternatiftir. Çok yakında ilgili bakanlıkça prinanın gübre olarak kullanım tüzüğünün hazırlanması beklenmektedir.
- Zeytin sineği zararlıları için ağaçlara asacağınız ve içinde yüzde 3-4 lük 18/48-DAP gübre çözeltisi bulunan pet şişeler çok etkili bir tuzaktır. Ama bölgenizde “topluca/havadan” ilaçlama yapılmaması duanızın kabul edilmesi şartıyla… Bölgemiz Didim’de toplu ilaçlama uygulaması çok şükür yoktur. Bir de Didim Yarımadası’nda bütün yaz esen etkili rüzgârlar sinek zararını en aza indirgemektedir. 10 yıldır 1 gram ilaç atmadan bu tuzaklarla sinek zararından korunduk. Sonra keyifle edebiyat yaptık: “Didim’de Zeytini Meltemler Sular.” Nemin az ve esintilerin sürekli olduğu bölgelerde rüzgârlar işi hayli kolaylaştırmaktadır.
- Zeytini yetiştirip ürünleri aldıktan sonra zeytinyağı üretim süreci salamuraya göre daha sadedir. En fazla pembeleşme safhasında elle toplanmalı, çuvallarla değil kasalarla taşınmalı, saat farkıyla ve 26 dereceyi geçmemek üzere sıkılmalı, aynı derecede çelik tanklarda oksijenle temas ettirmeden saklanmalı. Ve başka hassasiyetler… Konu salamura üretimine gelince iş biraz daha zorlaşmaktadır. Özellikle doğal fermente yaparken zeytini çürütmeyeceksiniz, kokutmayacaksınız, tuz derecesini resmi limitlerde tutacaksınız, kimyasal kullanmayacaksınız, ambalajlandıktan sonra tüketici tüketinceye kadar küflendirmeyeceksiniz ve bütün bu safhalarda tadını koruyacaksınız. Onlarcası birbirine atıfta bulunan ve 40 ziraatçı ile 40 hukukçunun birlikte içinden zor çıkabileceği organik mevzuatını kılı kırk yararak uygulamaya çalışsanız bile en küçük bir hatada ciddi idarî ve para cezalarına müstahak görülebilen potansiyel bir “mücrim” olma sıfatını asla aklınızdan çıkarmayacaksınız. “Sırat köprüsü” tanımımızın abartılı olduğu kanaatiniz hâlâ devam ediyor mu?
- Köprünün sonuna yaklaştık ama adımlar bitmedi. Bütün bunları tüketiciye nasıl anlatacaksınız? “Eşkıya” bütün İstanbulluların yüzlerine tek tek bakmayı düşünüyordu, adresini bilemediği hasmını ararken!
- Ve en önemlisi, buraya kadar iflas etmeyeceksiniz. Mümkün mü? Ancak başka bir sektörden para kazanıp zeytinciliği destekleyecek “asıl işiniz” varsa mümkündür. Yaklaşık 20 üyeli bir butik üreticiler derneğinin toplantısındaki tanışma faslında “asıl işi” zeytincilik olan üretici yok denecek kadar azdı. Madenciler, eczacılar, hukukçular vs. vardı ama “zeytinci” yoktu.
- Bütün bunlardan sonra “organik” üretim yaptığınızı ancak kısık bir sesle, yani “mahcubiyetle” ifade edebileceksiniz. Organik üretim yapmak büyük bir “fedakârlık/intihara/iflasa” tam teşebbüs iken, neden böyle olduğunu fiyatlara, kamuoyundaki algılara ve benzeri sonuçlara bakarak herkes düşünebilir. Daha da acıklı olan, bütün üreticiler organik hassasiyetle üretim yapsalar bile dünyamızın kirlenme hızlılığını ne kadar azaltabiliriz? Ne var ki, bütün bunlara rağmen umutsuz olmamak için kalan tek yol “organikten” geçmektedir.