M. KEMAL ELVEREN-ZEYTİN YETİŞTİRİCİSİ
Toprak İşle–ME
Toprak, dünyamızda kapladığı muazzam alanla iklimimizi dengeleyip, tatlı su kaynaklarını yenileyen ve dünyayı besleyen tek varlığımız…
Peki toprağımızın kıymetini ne kadar biliyoruz?
Çiftçinin özvarlığı ne makinedir, ne tohumdur, ne de gübredir.
En önemli varlığı topraktır.
Bu yazımda sizlerle toprak işlemenin toprağımızda yapmış olduğu etkileri paylaşacağım.
TOPRAK CANLI BİR ORGANİZMADIR
Hiç düşündünüz mü neden dünyada en verimli topraklar, içinde yabani otların ve çeşitli canlılığın olduğu hiç sürülmemiş ormanlık arazilerdir?
Toprak, altında yaşayan canlılarla canlı bir organizmadır.
1 çay kaşığı toprakta dünyada yaşayan insanların 1.5 katı canlı yaşamaktadır.
Toprakta gözle görebildiğimiz solucan, böcekler, karıncalar dışında bakteriler, mantarlar, algler, amipler, kamçılılar ve daha gözle görülemeyen milyarlarca tek hücreli canlı hayatını sürdürmektedir.
Halen bilim insanları toprak altındaki düzenin sırlarını çözmeye çalışıyorlar.
“Toprak hakkında bildiklerimiz uzay hakkında bildiklerimizden daha az” deniliyor.
Topraklar başlıca 4 ana bileşenden oluşurlar:
* Farklı boyutlardaki mineraller…
* Ölmüş bitki ve hayvan artıklarından oluşan organik maddeler…
* Açık gözenekleri dolduran su…
* Açık gözenekleri dolduran hava…
Toprağın kullanımı ve işlevleri bu bileşenlerin miktarına bağlıdır.
Örneğin tarım yapmak için sağlıklı bir toprak yüzde 45 mineral, yüzde 5 organik madde, yüzde 25 hava, yüzde 25 de su içermelidir.
Bir toprak kitlesinde toprak taneciklerinin gruplaşma şekline ‘toprağın yapısı’ denir.
Toprağın yapısı; nem oranını, mikroorganizmaların faaliyetlerini, ısı iletimini, havalanmayı etkileyerek bitkinin gelişimini yönlendirir.
ÖNCE YAŞIYOR OLMASI GEREKİYOR
Sanayi devriminden sonra toprak işlemek için büyük makineler üretilmeye başlandı.
Kimyasal gübreler ve ilaç adı altında zehirler yoğun bir şekilde hayatımıza girdi.
Her yıl kocaman makinelerle defalarca toprak işlemek adı altında toprağımızı yırtıyoruz, alt üst ediyoruz, parçalayıp ezip un ufak ediyoruz.
Oysa hesaba katmadığımız bir şey var.
Bir şeyin sürdürülebilir olması için önce yaşıyor olması gerekli.
Toprak canlılığının devam etmesi için üzerinde sürekli yeşil aksam bulunması gerekli.
Bahar ayında çıkan otları sürmek yerine biçip olduğu yerde bırakabiliriz.
Böylece toprağa malçlama yapmış oluruz.
Bu basit uygulama ile toprağının nemini koruruz.
Ani sıcaklık değişimlerinde toprak ısısı sabit kalır.
Zeytin ağacımız strese girmez, toprağın mikrobiyal canlılığını desteklemiş oluruz.
Otlar ileride çürüyerek toprağa organik gübre olur.
Suyun filtrasyonu artırır, yüzey akışını yavaşlatır, yağmur ve rüzgar erozyonuna karşı toprağı korur.
Gördüğünüz gibi çok basit bir uygulamanın birçok faydası bulunmaktadır.
DÖNGÜNÜN GÖRÜNMEYEN HALKASI
Toprak yüzeyini yeşil tutarsak biyolojik canlılığı desteklediğimiz gibi birçok canlıya da ev sahipliği yaparız.
Birçok örümceğin zararsız, hatta faydalı olduğunu unutmayalım.
Siz zeminde yeşil ot bulundurursanız bir tırtıl zeytin ağacının tepesine çıkıp acı yaprağını yemeyi tercih etmez.
Düşmanlarına karşı daha az görünür olduğu zemindeki otların arasında kalır.
Bir zararlı böceği öldürmekte kullanılan kimyasal yaklaşık bin 700 adet faydalı böceği ve mikroorganizmayı da öldürür.
Mikroorganizmalar biz her ne kadar göremesek de hayatın döngüsü içinde olmazsa olmazlardan biridir.
Toprağa düşen her şey bu organizmalar sayesinde dönüşüme giriyor.
Yaşam döngüsünün görünmeyen en önemli halkası…
Bunlar organik atıkları parçalarken bitki besin elementleri ortaya çıkıyor.
Bu besin elementlerinden bitkiler, hayvanlar faydalanıyor ve bu döngü devam ediyor.
Mikroorganizmalar toprak verimliliği için çok önemli.
Toprağın en verimli kısmı ilk 10-20 santimetrelik üst tabakası.
Siz toprağı sürdüğünüzde belirli derinlikte alt üst ediyorsunuz.
Toprağın altındaki besin ağı, yani birbirini destekleyen, birbirine besin olan veya atıkları başkasına besin olan varlıkların, organizmaların hayatını, bu mükemmel düzenini bozmuş oluyorsunuz.
Böylece toprağın altında yaşamaya adapte olmuş mikroorganizma, bakteri ve diğer canlıları güneş ışığına, rüzgara, yağmura maruz bırakıp öldürüyorsunuz.
Döngü bozuluyor ve toprağınız kırılgan bir hal alıyor.
Zamanla toprağımız içinde hiçbir canlının yaşamadığı toz haline geliyor.
Rüzgar ve yağmur erozyonuna açık bir hal alıyor.
BİRBİRLERİNE HABER VERİYORLAR
Son dönemde Ankara Polatlı’daki ve Konya Ereğli’deki kum fırtınalarını hatırlarsınız yoğun toprak işleme sebebiyle üst katmandaki verimli toprak toz haline gelmiş ve rüzgarla havalanarak erozyona uğramıştır.
Bitkilerin yeraltındaki kökleri aracılığıyla mantarlarla yapmış oldukları işbirliği sayesinde bir ağ oluşturdukları ve bu ağ sayesinde birbirleriyle besin alışverişi yaptıkları, haberleştikleri, kendi türlerini tanıdıkları, hastalıklı ağaca yardım ettikleri ve böcek gibi zararlı istilasını birbirlerine haber verdikleri artık bilimsel olarak ispatlanmış gerçeklerdir.
Mantarlar toprağın organik katmanında baskın mikroorganizma durumundadır.
1 gram sağlıklı toprakta 100 binden 1 milyona kadar mantara rastlanabilir.
Toprağın üst katmanlarındaki mantar miktarı hektar başına 1-2 ton kadardır.
Bitki kökleriyle birlik olup toprak altında mantar ağı kuran mantarlara mikoriza adı verilmektedir.
Bitkilerin yüzde 90’ından fazlası mantarlarla böyle bir ilişki içindedir.
YİNE AYNI VERİMİ ALMAK MÜMKÜN
Toprak işlemeyi azalttığımızda veya bıraktığımızda daha az yakıt, daha az fiziksel emek, daha az zaman, daha az kimyasal gübre ve daha az su kullanarak tarım yaparak toprağımızdan yine aynı verimi alabileceğimizi düşünebiliyor musuz?
Bu mümkün!
Agroekoloji, permakültür, onarıcı tarım, gıda ormanı, biyodinamik tarım, fukuoko yöntemi vs. adı her ne olursa olsun bu uygulamaların hepsi ekosistemleri, toprağı, suyu ve her türlü canlı sistemi koruyan, iyileştiren yenilikçi doğa dostu bütüncül yaklaşımlardır.
Bütün bu disiplinlerin özünde doğa ile savaşmak yerine uyumlu, onu taklit ederek üretim yapmak yatmaktadır.
Toprağımızı mümkün olduğunca az işleyip doğal haline bırakırsak bütün yüzeysel topraklar kümeleşme eğilimindedir.
Ancak yoğun toprak işleme yaptığımız topraklarda bu tür bir kümeleşme olumsuz etkilenmektedir.
Halbuki toprak zerrelerinin kümeleşmesiyle oluşan yapı, toprakta hava ve su iletkenliğini, bitki köklerinin gelişimini, su ve besin elementi alımını, havalanmayı ve dolayısıyla üretkenliği artırır.
Toprağımıza düşen suyun hareketi, toprak tutulması, hava hareketi ve bitki köklerinin gelişmesi gözenekler içinde gerçekleşir.
Toprağın bitki köklerine karşı gösterdiği direnç gözeneklere bağlı olarak değişir.
Gözenek oranının azalması sıkışmanın göstergesidir ve yetersiz havalanma dolayısıyla bitki besin elementi alımını olumsuz etkiler.
Yüzeysel çapalama, organik madde ilavesi ve mikrobiyal aktivite gözenekliliği olumlu yönde etkiler.
Yoğun toprak sürümü ve mekanik yükler ise toprağın gözenekli yapısını bozar.
Binlerce yıl yaşayan zeytin ağaçları kazık kök yapısına sahip değildir.
Sanılanın aksine genelde kökleri yüzeye yakındır.
Etkili kök derinliği 70-80 santimetredir.
Bitki bütün besin ve su alımını kılcal köklerin ucundaki mikoriza mantarları aracılığıyla yapar.
Toprağımızı sürdüğümüz zaman kılcal kökleri parçalarız.
Bitkinin besin ve su alımı başta olmak üzere çevresiyle olan bütün iletişimini ve alışverişini kesmiş oluruz.
Bitki strese girer.
Bir bitki akut stresle baş edebilir ama bu stres sürekli kronik hale gelirse baş edemez.
İşte bu durumda dışarıdan gübre, ilaç ve su desteğine ihtiyaç duyar ki bu kısır döngü bizim istemediğimiz bir durumdur.
Özetlersek, toprağımızı sürmeyerek aşağıdaki konularda fayda sağlayabiliriz:
* Canlı, iletişimi kuvvetli toprak…
* Sürdürülebilir doğal yaşam döngüsüne katkı…
* Su ve toprak erozyonunda azalma…
* Çiftçilik maliyetlerinde azalma (mazot, ekipman yıpranması, gübre, ilaçlama, işçilik…)
* Zamandan tasarruf…
* Emekten tasarruf…
* İklim değişikliklerine dayanıklı ürünler…
GERİYE SADECE 60 YILIMIZ KALDI
Birleşmiş Milletler’e göre dünyanın kalan yüzey toprağı 60 yıl içinde yok olacak.
Diğer bir deyişle toprağımızı kurtarmanın bir yolunu bulamazsak geriye 60 hasadımız kaldı.
İklim değişikliklerinin etkisini de çok net bir şekilde fark etmeye başladık değil mi?
Eskiden dört mevsimi belirgin bir şekilde yaşardık.
Artık her mevsimde beklenmedik sıcaklık ve soğuklarla karşılaşıyoruz.
Geçen sezon bahar ayında 40 derecelere yükselen sıcaklık zeytin ağaçlarında çiçeklenmeyi olumsuz etkilemiş verim kaybına sebep olmuştu.
Özellikle uzun ömürlü olan zeytin ağacı mevsimlerdeki değişikliklere hızlı adapte olamamaktadır.
Mevsimlerin düzenli olmasına en çok biz çiftçilerin ihtiyacı var.
İklim değişikliğinin asıl sebebi atmosfere salınan karbon miktarıyla ilgili.
Toprağımızı her sürdüğümüzde atmosfere karbon salınımı yapmaktayız, iklim değişikliğini hızlandırmaktayız.
Halbuki bitki köklerini toprakta bırakarak toprağımızı mümkün olduğunca karbon depolayan bir yapıya büründürmemiz gerekiyor.
Toprak, bitki ve iklim birbirine bağlı unsurlardır.
SAĞLIKLI TOPRAK, SAĞLIKLI İNSAN
Bu yazıda birer cümleyle bahsedip geçtiğim konular üzerinde bir ömür çalışılabilecek konular.
Toprak sürümüyle toprağımıza, içinde yaşayan canlılara ve iklimimize neler yaptığımızı anlatmaya, farkındalık yaratmaya çalıştım.
Artan girdi maliyetlerini karşılayabilmek ve kar elde edebilmek için biz çiftçilerin daha fazla ürün elde etme baskısı her geçen gün artıyor.
Bu sebeple haklı olarak yılda bir defa aldığımız maaşı riske atıp, konfor alanımızın dışına çıkıp yeni bir uygulamaya veya değişikliğe çok sıcak bakamıyoruz.
Ancak toprak işlemesiz tarım dünyada uygulanmaya başladı ve her geçen gün artıyor.
Bize dayatılanın dışında başka bir tarımın mümkün olduğunu düşünüyorum.
Ben zeytinliğimde toprak işlemesiz tarım yöntemlerini uyguluyorum ve mümkün olduğunca doğa dostu ekolojik yetiştirme tekniklerini kullanıyorum.
Sağlıklı toprak, sağlıklı bitki, sağlıklı ürün, sağlıklı insan ve sağlıklı çevre demektir.
Üretim sevinciniz daim olsun!