Cumhuriyet Bulvarı No: 82 Erboy 2 İş Merkezi

Bir öykü, bir marka

Değerli zeytin severler…
Zeytincilik tarihimizin bilinebilmesi açısından markalarımızın öykülerinin de yazılması gerektiğini düşünüyorum.
Bu yazımda ‘Zeytinseli’ markasının nasıl doğduğunu anlatmaya çalışacağım.
Aydın Didim Miletos’ta 2007’de başlayan zeytin yetiştirme serüvenim 15 yıldır sürüyor.
Bu sürede diktiğim fidanlar büyüdü, meyveye durdu.
İlk ürünleri aldık, işlemek için işletme kurduk.
Ürettiğimiz zeytinyağları ulusal ve uluslararası pek çok ödüller aldı.
Bu arada birkaç yıl önce tüm bu serüveni yazarak kitaplaştırdım.
Adını, ‘Didim’de Zeytini Meltemler Sular’ koydum.
Bütün bunlar anam Koca Hayriye’nin dualarıyla oldu.
Ben dokuz çocuklu yoksul bir köylü ailesinin dördüncü çocuğuyum.
Duygu sömürüsü için yazmıyorum, çok fakirdik.
Zeytinyağı toprak damlı tek göz evimizin ahşap direğinde küçük bir şişede ilaç için bulunurdu.
Bazı yıllar elimize geçen 10 kilocuk zeytini anam salamura yapardı.
Ne eşsiz bir lezzetti o…
Herkes için çocukluk yıllarının, ana yemeklerinin lezzeti eşsiz ve unutulmazdır.
Anamı 10 yıl önce kaybettim.
Benim zeytinlerle uğraşımı, neler yaptığımı göremedi.
Ben de kitabıma önsöz niyetine ona bir mektup yazdım.
Zeytincilikte neler yapmaya çalıştığımı ve dua ederse daha güzel işler yapabileceğimi söyledim.
Biliyorum ki o beni duyacaktır.
Babaannemin, babamı duyduğu gibi…
Babam topaldı, yedi yaşına kadar yürüyememiş.
Anası babam dört yaşındayken ölmüş.
Ölmeden önce şöyle tembihlemiş:
Oğlum bir gün yürüyebilirsen mezarımın başına kadar yürüyerek gel, “Ana ben yürüyebiliyorum” diye seslen, ben seni duyarım!

ANAYA MEKTUP

Sen hastayken ben zeytini tanımıyordum.
Belki bu yüzden hastalıklarından kurtulman için sadece dua edebildim.
O kadar!
Zeytinyağı toprak damlı evimizin ahşap direğine iple asılı ağzı açık vaziyette küçük bir şişede sadece ilaç için bulunurdu.
Bütün köyde iki elin parmaklarını geçmeyen sayıdaki zeytinlerden hissemize düşen payı nasıl da güzel tatlandırırdın.
Yalnızca birkaç kahvaltı devam edebilen bu muhteşem lezzet ne büyük bir ziyafetti.
Buğday unundan yapılan bazlamalara göre hayli lüks olan mısır unundan bazlama, çay ve zeytin ne büyük bir zenginlikti anacığım.
Biraz daha zeytinimiz olabilseydi sen kim bilir onlardan ne ilaçlar hazırlar, belki de hiç hastalanmazdın.
Hani ineğimiz Isıcak’ın kırılan ayağı, sakızlık dallarını kaynatıp yaptığın o adeta mucize ilaçla nasıl da hemen iyileşmişti.
Şimdi binlerce zeytin ağacımız var ama sen yoksun.
Senden sonra ben köyümüzden çok uzaklara gittim.
Matematik kitaplarımızda ismi olan yabancı bir adamın köyüne, Miletos’a…
Senin halen beni takip eden dualarınla küçücük tarlalarımızın onlarca katı zeytinliğimiz oldu.
Bizim ‘it içesice’ Ceyhan’ımızın karıştığı büyük bir deniz varımış.
Ben zeytinlikler görmek için taa o denizlerden ötedeki memleketlere gittim.
Hiçbir yerde senin zeytinlerin tadında zeytin yapılamıyor, biliyor musun?
Şimdi ben de zeytinyağını, zeytini senin tatlandırdığın ustalıkla yapmak istiyorum.
Zaman çok değişti.
Her şeyler bir alışverişin konusu olmaktan öteye gidemiyor.
Senin sadece sevap için yaptıklarını yapsam başıma neler gelir bilemiyorum.
Senin dualarının sıcaklığını her an hissediyorum.
Devam ettiğine inandığım dualarının ve zeytinlerin beni iyiliklere götüreceğine güveniyorum.
Sevgiyle ve rahmetle hoşça kal.
Oğlun…