“Zaman, ilk yazdı.
Çiçeklendi önce, sonra çiçekler zeytine dönüştü.
Kendi içinde ayıkladı iyilerini.
Kötüleri döküldü.
Büyümeye koyuldu ardından.
Demlendi zeytinler.
İçleri doldu, yeşillendi, sarardı ve karardı.
Sıcak oldu, fırtına esti, yağmur yağdı, güneş kavurdu.
O, dimdik ayakta kaldı.
‘Ölümsüz ağaç’ da denilen ‘bilge zeytin ağacı’, öyküsünü bu sayfaların yüreğine kazıdı.
Sevgide buluşmak isteyenleri gölgesine toplamak için anlattı hikâyesini.
Okumak size kaldı.”
Emekli bankacı, eğitimci Günsu Başer’in 8-13 yaş çocuklarımız için kaleme aldığı, Sapiens Yayınları’ndan çıkan 55 sayfalık ‘Bilge Zeytin Ağacı’ adlı kitap, kültür mirasımız zeytine dair, Balıkesir Ayvalık’ta bulunan bin yaşındaki bir ağacın zeytinden zeytinyağına yolculuğunu anlatan sıcacık bir tanışma, kavuşma ve koruma hikâyesi. 5 ana bölümden ve her bölüme eşlik eden gerçeğine uygun çizimlerden oluşan kitap, baş karakter Tuna’nın zeytin ağacıyla tanışmasını, şimdi ile gelecek arasında bir köprü kurarak ‘koruma’ bilinci geliştirmesini anlatıyor. Kitabın pek çok önemli özelliği var: * Ayvalık İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nden okullara tavsiye kitap olarak onaylı. * Kitapta ailelerle, öğretmenlerin öğrencileriyle yapacakları etkinlik sayfası var. * Kitabın İngilizcesi ‘The Wise Olive Tree’, çocuklar ve okullar için Türkçesi ile beraber destek kitap niteliğinde. * Gelecek nesillerin zeytini, yolculuğunu ve korunması gerektiğini bilmeleri açısından zeytin firmaları için de bir ürün ve pazarlama aracı. * Görme engelli çocuklara yazarın kendi sesinden okunarak geliri 6 Nokta Körler Vakfı’na bağışlandı. * Kitabın zeytini, ağacı ve hasadı anlatan bir bölümü ‘Yüzüncü Yılında Geçmişten Günümüze Ayvalık’ta Zeytin Hasadı’ adlı kitapta da yer aldı.
(kutu)
GÜNSU BAŞER KİMDİR?
Ankara doğumlu, 2 çocuk, 1 torun sahibi. Banka emeklisi. Aynı zamanda eğitimci. Kurduğu eğitim-danışmanlık firmasını 10 yıl yönetmiş, uzmanlık alanları olan yönetim, liderlik ve eğitici yetiştirme üzerine yurtiçi-yurtdışı eğitimler vermiş. AB projesi ile kurum içi eğitim kitabı olarak yazdığı ‘Eğitici Eğitimi’ ve yayınlanmış ‘Farkında mısınız?’ isimlerinde yetişkinlere yönelik gelişim kitapları var. Hayallerinin, içindeki çocuğun, hep meraklı ve öğrenci ruhunun ona kılavuzluk edeceğine inanan Başer, doğa içerikli ve doğa koruma amaçlı kitaplar yazmayı misyon edinmiş. 4’üncü basımı gerçekleşen ‘Bilge Zeytin Ağacı’ adlı kitabı ve basıma hazırlanan yeni kitabıyla çocuk kitapları yazarı olarak yoluna devam ediyor.
(kutu)
O hiç vazgeçmedi, vazgeçmeyecek
Tuna yaz tatilini geçirmek üzere birkaç gün önce anneannesinin Ayvalık’taki yazlığına gelmişti. Bahçeyi geziyor, çiçekleri seyrediyordu. Evden gelen güzel bir müzik ilgisini çekti ve anneannesine seslendi: “Şarkı güzelmiş. Hiç duymamıştım daha önce. Kim söylüyor acaba?”
Anneannesi, “Hımm, biliyorum bunu. Ezginin Günlüğü grubunun albümünden. 1980-90’lı yıllardan. Pek severim şarkılarını. Şarkının adı Delice Zeytin” dedi. Ve radyoya eşlik etti mırıldanarak: “Bak bu ışık senin ışığın, dallarına ay doğmuş delice delice zeytin / Bu bahar yine gelin olacak, omuzunda yeşil bir duvak delice delice zeytin.”
Tuna; meraklı, araştırmayı seven bir çocuktu. “Hiç duymadım, delice zeytin nedir?” diye sordu.
Anneannesi, “Kendi kendine çekirdekten yetişmiş, sonrasında insan eliyle aşılanmış zeytin ağacına denir Tunacım” dedi ve devam etti. “Biliyor musun Tuna, bahçemizdeki zeytin ağacı yaklaşık bin yaşında” deyince Tuna’nın gözleri kocaman oldu.
O sırada Tuna’nın arkadaşları da gelmişti. Sohbete onlar da katıldı. Anneanne zeytin ağacının tarihi öyküsünü, faydalarını uzun uzun anlattı. Ağacın bilgeliğinin nereden geldiğini ancak onun hikâyesini öğrendiklerinde anlayacaklarını söyledi. Bu yüzden kendi bahçesindeki zeytin ağacından öğrendiklerini anlatmaya başladı.
“Beni büyüleyen, hayrete düşüren şey o zeytin ağacının tüm evrelerini yaşamak oldu çocuklar. Şehirde büyümüştüm, nereden bilirdim ağacı, böceği” dedi ve devam etti: “İlk yaz önce çiçeklendi^, sonra çiçekler zeytine dönüştü. Kendi içinde iyilerini kötülerini ayıkladı. Kötüleri döküldü. Büyümeye koyuldu, içleri doldu, yeşillendi, sarardı, karardı. Sıcak oldu, fırtına oldu, yağmur, hatta dolu bile yağdı, güneş kavurdu. O ise dimdik, tüm heybetiyle dayandı. Bir sürü zeytini vardı üzerinde. Nasıl toplanır, nasıl budanır, nasıl ilaçlanır, kışa nasıl hazırlanır?’ günbegün öğreniyordum etraftan. ‘Ölümsüz ağaç’ dendiğini öğrenince çok şaşırmış, bir kez daha hayran olmuştum bu bilge ağaca. İlk hasat zamanı toplayıcıyla birlikte önce yeşilleri, kararınca da siyahları topladık. Bize kadarını ayırıp kalanını ağacı olmayan komşularla, yardım eden işçilerle paylaştım. Avucumda zeytinler, zeytin çuvallarının yanında, üstüne yatarak biraz şöyle, biraz böyle pozlar verdim, resim çektirdim.” Bu defa albümdeki fotoğraflardan seçerek çocuklara gösterdi. İlgiyle baktılar hepsine.
Tuna, “Peki, yerdeki zeytinlere ne oldu?” diye sordu.
Anneannesi, “Toplayıcıyla birlikte kalanından yağ çıkartmak üzere fabrikaya götürdük. Bahçedeki ona göre daha küçük olan iki ağaçtan toplananlarla birlikte tartıldı hepsi, 150 kg geldi. İnanamadım. Öğrendiğime göre zeytin ağaçlarının hasadında bir yıl yok yılı, bir yıl var yılıymış. Yani ağaç yok yılında gelecek hasada güçlenmek, daha çok zeytin vermek için kendini bir yıl dinlendiriyormuş. Bizim için o yıl var yılıydı demek ki” dedi, gülümsedi ve devam etti: “Tartıdan sonra zeytinler makinelerden geçti. Önce çöp ve yapraklarından temizlendi, boylarına göre ayrıldı, yıkandı, sonra sıkıma girdi ve yağ oldu. Fabrikanın keskin yağ kokusu burnuma dolmuştu. Merakla tüm aşamaları izledim. Yağımızı alıp eve gelince, hayret, yorgunluk, sevinç karması duygularla kendime bir kahve yaparak bugünü kutladım. Ama asıl kutlama ağaca yapılmalıydı Tunacım. Kalktım, ellerim kavuşmasa da kocaman bir sarılıp gövdesine öpücük kondurdum. Başımı yaslayıp minnetle teşekkür ettim. Ben sadece ağacın heybetini beğenmiştim ama ağaç bana, ailemize gölgesini, manzarasını, meyvesini, yağını hatta hayalimin ötesini vermişti. Kahvaltıda ekmek banıp yemeyi çok sevdiğin zeytinyağının ve zeytinlerin soframıza nasıl geldiğini şimdi daha iyi anladınız sanırım.”
Bu sırada aklına gelen bir fikir gözlerini parlatmıştı. “Dilerseniz yarın için ailenizden izin alayım, hep birlikte yakındaki zeytin fabrikasına gidelim. Bugünden sorularınızı düşünürseniz, yarın onlara sorarız. Ne dersiniz?” dedi.
Çocuklar çok sevinmişti. Bir süre birlikte vakit geçirdiler ve yarın görüşmek üzere veda ettiler.
Anneanne, “Giderken yolda göreceğiniz zeytin ağaçlarına dikkatle bakmanızı öneririm. Daha önce dikkat ettiniz mi bilmiyorum ama hiçbirinin gövdesi birbirine benzemez ve sanat eseri gibidir. Şekilli gövdelerini nelere benzeteceksiniz merak ediyorum” dedi.
Ertesi gün buluşma saatinde herkes hazırdı. Fabrikaya vardıklarında anneannenin konuştuğu kişi, onları karşıladı.
“Aman aman hoş gelmişsiniz. Çok mutlu olduk. Ne güzel böyle araştıran, dünyayı öğrenmeye çalışan çocuklarla tanışmak” dedi ve onları önce yönetim odasına götürdü. Hemen zeytin çiçeği kolonyası ikram etti. Çocuklar kolonya ile başlamışlardı şaşırma maratonuna. Tadımlık zeytinlerden ikram etti. Bu kadar çok çeşidi olduğuna da şaşırdılar. Biraz sonra kocaman fabrikayı gezmeye başladılar. Keskin yağ kokusu burunlarında dans ediyordu. Şişeler, tenekeler, tanklar, kocaman aletler vardı etrafta.
Yetkili başladı anlatmaya: “Dünyada ilk zeytinyağı M.Ö. 2000’li yıllarda üretilmiş, adına da ‘altın sıvı’ denmiş. Uygarlıklar zeytinyağını hep kutsal saymışlar. Anadolu’da 4 bin yıllık geçmişi var. Bereketin, barışın, uzun ömrün simgesidir. Bu bölgede daha çok yetişmesinin sebebi ideal toprak yapısı ve iklim koşullarına sahip olmasıdır. Buralarda oksijen boldur. Ege Denizi ile dağları dolaşan hava en güzel ortamı sağlar. Dünyada zeytin ve zeytinyağında Ege ürünleri kalitesiyle çok ünlüdür. Türkiye olarak zeytinyağı üretiminde 5’inci sıradayız çocuklar. Özellikle Ayvalık ürünleri ödüllüdür. Belediyemiz de destek olur tüm üreticilere. Festivaller, organizasyonlar düzenler.”
Çocuklardan biri, “Ayvalık’ta kaç zeytin ağacı var?” diye sordu.
Yetkili, “2.5 milyon ağaç var. Bunun yarısı 200 yaşının üstünde. Hatta artık anıt sayılan ağaçlar da var. Geçenlerde üniversiteden ziyarete gelen hocamızın araştırma konusuymuş, ben de ondan öğrendim. Ayvalık’taki en yaşlı anıt ağaç bin 200, Türkiye’deki en yaşlı ağaç ise Urfa’da 3 bin 200 yaşındaymış. Ben de hep düşünürüm. Bu ağaçlar kim bilir ne hayatlar, savaşlar, kuraklıklar, afetler görmüştür diye” dedi.
Tuna, “Ooo, bizim bahçedeki ağaç 200 yıl sonra anıt olacak ha!” derken; diğer çocuk, “Peki iyi zeytin, iyi yağ almak için neler yapıyorsunuz?” diye sordu.
Aynı yetkili, “Fabrika aşamasına gelmeden önce zeytinliklerimizde onlara sağlıkla bakarak verimlerini artırırız. Bunun için organik gübreleme, doğru budama, toprağını havalandırma, ilaçlama, zararlı sineklerden koruma, sulama çalışmaları yapıyoruz. Zeytin ağaçları için birkaç ilginç bilgi de vereyim size diye” devam etti.
Bu arada çocuklardan kimi telefonunda kayda alıyor, kimi not tutuyordu.
“Mesela, zeytin ağacının yaprakları yaz-kış yeşildir. Yaprağının çayı çok faydalıdır. Ekim ayı gibi hasat, yani toplama işi başlar. Yeşil zeytin için erken, siyah zeytin için daha geç toplama yaparız. Erken hasat zeytinyağı da pek güzeldir” diyerek minik bardaklarda onlara tadım yaptırdı.
Tuna, “Soğuk sıkım diye duymuştum bizimkilerden. O nasıl oluyor? Farkı ne?” diye bir başka soru yöneltti.
Yetkili, “Soğuk sıkımda zeytin yere düşmeden ve tek bahçeden toplanır. Eskiden taş değirmende, şimdilerde ise yeni usül makinelerle sıkım aşamasında çekirdekleriyle birlikte öğütülürdü. Hamur haline gelen zeytin sıkılır ve 27 derecenin altında tutularak bu kıymetli yağ elde edilir. Bu teknik taş baskı diye de adlandırılmaktadır” dedikten sonra başka bilgiler de verdi.
“Meyvesi ile yağı dışında çekirdekleri ve kütükleri ısınmak için kullanılır. Budanan yapraklı dallar keçilere yemek olur. Düzgün budanan parçalarından ağaç oymacıları bir sürü ev eşyaları yapar. Havan, nihale, kesme tahtası, peynir tabağı, tereyağı bıçağı gibi birçok şey zeytin ağacındandır. Hadi şimdi hasattan sonra gelen zeytinlerin burada yağ olma yolculuğunun hikâyesini görelim” dedi ve birlikte ofise geri döndüler. Yetkili bilgisayarını açtı. Bu yolculuğun videosunu, fotoğraflarını onlara gösterdi. “Hasattan sonra, yani kasımda gelebilseniz keşke. O zaman tüm süreci kendi gözlerinizle görürdünüz. Yaz için buradasınız, hasat da okul zamanına denk geliyor değil mi?” dedi.
Tuna, “Evet ama iyi ki videolar, belgeseller var. Eve gidince epey bir araştırma yapacağız internetten. Gerçekten hepsi çok ilginç” diye cevap verdi.
Tanıtım bitince hepsi tek tek teşekkür etti. Eve geldiklerinde Tuna, “Bu tanışma ve kavuşma hikâyelerini çok sevdim. Ben de senin gibi bilge zeytin ağacına teşekkür edip, sarılmak istiyorum anneanneciğim” diyerek, bahçedeki zeytin ağacının kocaman gövdesine sarılıp minnetle öptü. Başını yaslayıp içinden, “Seni şimdi gerçekten tanıyorum ve çok seviyorum bilge zeytin ağacı. Bize sunduğun her şey için çok teşekkürler. Dinlediğim tanışma ve kavuşma hikâyelerine koruma hikâyeleri de eklenecek. Bil ki şimdi de, büyüdüğümde de seni ve doğayı elimden geldiğince koruyacağım. Söz veriyorum” dedi.
Yıllar sonra…
Tuna şimdi bir yetişkin. Çocukluğunda bahçelerindeki zeytin ağacına ve kendine verdiği sözü tuttu. İşinin yanı sıra çevre ve doğa koruma çalışmalarına gönüllü katılıyor. En çok da zeytin ağaçlarını koruma mücadelesi veriyor. Özellikle, yarının büyükleri çocuklara doğayı, zeytini koruma bilinci aşılamak için çeşitli projeler hazırlıyor. Çeşitli kurum ve kuruluşlarla etkinlikler, geziler düzenliyor. Okullara konuşmacı olarak gidiyor, herkesin gücünün yettiği kadar koruma çabası gösterdiğinde dünyamızın daha güzel olacağını anlatıyor. Resim yapmaya devam ediyor. Zeytin ağaçları konulu resim sergisi ile sesini duyurmaya devam ediyor. Eğer birine hediye verecekse onlara hikâyesini anlatabilmek için hep zeytin ağacından yapılma olanları tercih ediyor. Kitap okuma hedefini arttırdı. Kendisinin resimleyeceği ‘Zeytin Ağacı’ konulu bir kitap yazmaya başladı.
O, hiç vazgeçmedi.
Vazgeçmeyecek…