Burhaniye’ye elektriği getirip sinemanın açılışına da öncülük eden İstanköylü Mustafa Hazer’in temellerini attığı zeytinyağı işini günümüzde torunu Mustafa Birhan-Elif Birtek Hazer sürdürüyor. Markaları ‘Bozelli’. Açılımı mı? Buyurun o halde…
Mustafa Hazer, İstanköylü yenilikçi bir şahsiyet. Zamanında Burhaniye’ye geliyor ve körfez bölgesinde zeytinyağı fabrikaları kuruyor. Bu arada kendi tesisi ve zeytinliği de oluyor. Aynı zamanda Burhaniye’ye elektriği getiriyor, sinema açılışına öncülük ediyor. Zaten lakabı da “makinist”. Bugün Burhaniye’deki kabrinde mezar taşında “Makinist Mustafa Hazer” yazıyor. Daha sonra işleri oğlu Kaya Hazer devralıyor. Fabrikayı çalıştırıp zeytinliği işlerken yan işler de yapıyor. Bunlardan biri de damacana su işi. Zamanı için (60’lı yıllar) yeni, keşfedilmemiş bir sektör. Ama uzun sürmüyor bu iş. Birtakım şanssızlıklar, başkalarına kefil olmalar vs. sonucunda işler bozuluyor, aile fabrikayı geride bırakıp 1970’te İstanbul’a yerleşiyor.
PRİNA KOKUSU BİR BAŞKA
Öykümüzün günümüzdeki kahramanı Mustafa Birhan Hazer, o zaman 4 yaşında. “Tabii ortada artık zeytinlik yok. Ama evde sürekli zeytinyağlılar yeniyor. Hangi köyden, hangi tepeden olduğunun konuşulduğunu, o yağı bu bilgiyle tattığımı gayet net hatırlıyorum. Ve elbette prina kokusunu. Burhaniye ile bağımız hiç kopmadı. İstanbul’dan Burhaniye’ye seyahatlerimizde daima Havran’dan itibaren yaz-kış fark etmeden, arabanın içi buz gibi olsa da camları indirir, o prina kokusunu ciğerlerime çekerim. Çocukluğumdan bir anıya götürür o koku beni. Fabrikamızdayız. Babamın elini tutuyorum. Pres keçeleri aşağıya bastırıyor ve arasından zeytinyağı sızıyor. Ve o muhteşem koku” diyor.
HAZER SOYADI GERİ DÖNDÜ
Şu anda zeytinliği Mustafa Birhan Hazer ve eşi Esra Hanım birlikte yönetip geliştiriyor. Mustafa Bey zirai faaliyetleri, sıkım ve paketleme işini üstlenmiş. Elif Birtek Hazer ise pazarlama, sevkiyat, tadım ve harman konularının yönetiminde. Hazer çifti durmadan okuyor, eğitimlere gidiyor, sahada deneyim kazanıyor ve kendilerini geliştiriyor.
Mustafa Birhan Hazer’in zeytine ilgisi doğuştan. 2008’de, Hazer soyadının tekrar zeytine dönmesi gerektiğine karar verdikten sonra yaklaşık iki yıl modern zeytinciliği yurtdışından getirttiği kitaplardan tekrar okuyup öğrenmiş. Sonrasında bu bilgileri çiftçiler, fabrikatörler ve tüccarlarla görüşerek olgunlaştırmış. 2010’da da eşiyle birlikte ilk fidanlarını dikmişler. Ailenin zeytinliği Manisa’nın Bozburun köyünde. Bozburun 500 metre rakımda. Bahçe ise 460-620 metre arasındaki yamaçlarda. Rakımdaki 160 metrelik oynamadan da anlaşılacağı üzere dik yamaçlar. Rakım yüksekliği gece gündüz sıcaklıklarını ekstrem seviyede oynatıyor.
ESKİ İLE YENİNİN MARMANI
Mustafa Bey, “Bunun meyvede yarattığı stres, yağın aroması için büyük avantaj. İç Ege’deyiz. Bir sonraki köye kar yağar, bize yağsa da tutmaz. Demirköprü Barajı paha biçilmez bir mikroklima zeytin için. Toprağımız taşlı, geçirgen. Su tutmaz. Su azsa aroma artar yağda. Bahçemiz bir vadinin sağına ve soluna oturmuş durumda. Kuzeyden gelip güneye giden vadimiz yaz kış bir baca gibi serin rüzgarlar sunuyor ağaçlarımıza. Havalanma zeytinde çok önemli. 20 yıllık istatistiklere göre senede 300 gün güneş var. Zeytin güneşin meyvesi. Dedem derdi ki, ‘Evlat! Zeytin güneşi, taşı, yamacı ve rüzgarı sever.’ Biz dedemizden babamızdan duyduklarımızı unutmadan, modern teknikleri gelenekle harmanlayan bir zeytincilik yapıyoruz” diye konuşuyor.
YERLİ DE VAR YABANCI DA
Hazer çiftinin şu anda 18 bin ağaçları var. Bu yıl dikecekleriyle 22 bini geçmeyi planlıyorlar. Zeytinliği kurarken stratejileri benzersiz bir tek bahçe ürünü sunmakmış. Bunun için cins tercihlerini de ona göre yapmışlar. Bu bilinçle ‘Edremit’, ‘Gemlik’, ‘Domat’ gibi yerli cinslerin yanı sıra Girit’ten ‘Koroneiki’, İspanya’dan ‘Arbosana’ ve ‘Arbequina’ ile İspanya/Fransa’da yaygın bulunan ama Türkiye’de pek olmayan ‘bulunmayan ‘Picual’ dikmişler. Dolayısıyla 2020 sonbaharındaki hasatta ilk kez tüm çeşitler verime yatmış olacak. 2019’un Mayıs’ında bahçeleri dolu yemiş. O yüzden zeytinleri beklentinin altında kalmış. Büyük bir terslik olmazsa bu hasat döneminde 135 ton zeytin bekliyorlar. Bahçenin uzun vadede kapasitesi ise 375 ton. Dışarıdan ürün almıyorlar. Mustafa Birhan Hazer, “Eğer meyveye hakim olunmazsa, kalitenin kalıcı bir şekilde ileriye götürülebileceğine inanmıyoruz. Sulamadan bakıma, hasattan sıkıma, sıkımdan taşımaya ve stoklamaya, hatta doluma bu iş tam bir kalite zinciri. Mükemmele ulaşmak için zincirin tüm halkalarını güçlü tutmak zorundayız” görüşünü dile getiriyor.
İCAT EDİLMİŞ BİR MARKA
Tek markaları var: ‘Bozelli’. Bozelli icat edilmiş bir marka. “Boz”, bahçelerinin bulunduğu Bozburun köyünün ilk hecesi. Aynı zamanda “bozmak” kelimesinin de ilk hecesi. Çünkü, ezber bozmayı hedefliyorlar. Peki, nedir bu ezber? Mustafa Bey, bu soruyu da şöyle yanıtlıyor: “Bahçemizi kurarken İspanyol uzmanlar, ‘Ağaçları yamaca dikmeyin’ dediler. Biz ise dedemizden, babamızdan öğrendiklerimizi uyguluyorduk. (Ki onlar, yamaçtaki zeytinin yağının daha iyi olacağını söylerlerdi.) Yörenin insanları da, ‘Edremit dikmeyin’ diye uyardılar. Halbuki biz köyün, Demirköprü Barajı’nın yarattığı mikroklimanın ‘Edremit’ten şahane bir yağ yaratacağına inanıyorduk. Haklı da çıktık. Markamızın ikinci hecesi olan ‘Elli’ de çift anlamlı. Hem elle hasat ettiğimizi ifade ediyor, hem de oralara ellerden uzaklardan geldiğimizi.”
HEDEFLERİ ÖZEL HARMAN
Hazer çiftinin öncelikli hedefi yurtdışında Türk zeytinyağından kalitesiyle bahsettirmek. Ama aynı zamanda bu kadar farklı zeytin çeşidini tek bahçede birleştiren bir üretici olarak ve Bozburun’a ait özel mikroklimanın da avantajından faydalanarak kişiye ya da kuruma özel harman yaratan ilk ve tek marka olmak. (Esra Hanım’ın uluslararası zeytinyağı degüstatörü olması bu yolda onlar için benzersiz bir avantaj.)
Son söz olarak şunları aktarıyorlar: “Nasıl ki, rahmetli Tuğrul Şavkay, bundan 25 yıl kadar önce köşesinde üzüm ve şarap hakkında yazdıklarıyla bir devrimin ateşleyicisi olmuş ve bugün hayat gustosuna sahip birçok insan sadece şarap markasını değil, seneyi, iklimi, üzüm cinsini, meşe fıçıyı, taneni konuşur hale gelmişse; bugün de biz ve bizim gibi sayılı ama dünya çapında yağ üreten, üretmeye başlayan, yatırım yapmayı düşünen Türk zeytinyağcıları ikinci bir lezzet devriminin kıvılcımını yakıyoruz. Bu yolda kanaat önderlerinin, basının, sosyal medyanın, şeflerin, herkesin üzerine düşen görevler var. Türkiye bugün 170 milyonun üzerinde ağacıyla dünyanın ikinci büyük üretici olma potansiyeline sahip. Ancak turizmde yaptığımız hatayı bu sektörde yapmayalım. Yatak turist sayısı odağı nasıl bizi bugün her şey dahil ucuz turizm tuzağına düşürdüyse, zeytinyağında da miktar odağı bizi aynı noktaya çeker.”