Kahvaltıda ne alırdınız? Zeytin mi, kömür mü?
“Yunan adalarına gidiyorum, Girit zeytinyağı alıyorum. Kahvaltıda yiyip mutlu oluyorum.”
Bir ‘Tarım Bakanı’, görevdeyken yukarıda paylaştığım sözleri sarf edebiliyorsa, aynı kişinin görevden ayrılmadan hemen önce, “tapuda zeytinlik olarak kayıt altına alınmış alanlarda, ülkenin elektrik ihtiyacını karşılamak üzere yürütülen madencilik faaliyetlerine ‘kamu yararı’ dikkate alınarak izin verilmesi”ne de onay vermesine şaşmamak gerekir.
Şaşırmıyorum ama üzülüyorum.
Devleti yönetenlerin Türk zeytinyağı yerine Girit zeytinyağını tercih ediyor olmasına üzülüyorum.
Dünya zeytinyağı üretiminde İspanya ve İtalya’dan sonra üçüncü sıraya yerleşmeye çabalarken, Yunanistan’ın, Tunus’un bizi geçmesine, Fas’ın da geçmeye ramak kalmış olmasına üzülüyorum.
Her yıl yangınlara maruz kalıp yanan zeytinlik alanlarımızın, “Hiçbir şekilde imara açılmayacak” denmesine rağmen, imara açılıyor olmasına üzülüyorum.
Bir devlet politikası olarak, kömürün zeytine tercih ediliyor olmasına çok üzülüyorum.
Ülkemizin kömür üretimi ve tüketimi rakamlarına detaylı girmeyeceğim.
Zira bu konuda Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) dahil olmak üzere, başvurduğum birçok ‘güvenilir’ kaynak birbirinden farklı rakamlar veriyor.
Ancak çıkardığım bir sonuç var:
Alt toplamda en az yüzde 30-35 oranında bir açığımız var.
Hemen endişeye kapılmayalım.
Evet, kömür üretiminde açığı olmayan şanslı ülkeler var, ancak bizim gibi ülkelerin de sayısı azımsanmayacak kadar fazla.
Nasıl ki bizler ‘zeytin ağaçları’ konusunda en azından şimdilik halen 200’den fazla ülkeden şanslıyız, onun gibi bir şey.
Kömür açığımız için zeytinliklerimizi feda etmek zorunda mıyız? Hayır!
Her zaman dikkat ederim, bir konuda karşı duruş sergiliyorsam, çözüm önerisi de sunmalıyım.
Hatırlayalım: Küresel ölçekte bütün ülkelerin sera gazı emisyon azaltımı taahhüdünde bulunduğu Paris Anlaşması 7 Ekim 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı Kararı ile onaylanmış, bununla da kalınmamış, sayın Cumhurbaşkanımız tarafından emisyon hedefimiz 2053 yılı için net 0 olarak ilan edilmiştir.¹
Yani ülkemizi, devletimizi yönetenler de ‘fosil yakıt’, yani ‘kömür’ kullanılmasına karşı. Harika!
Bir başka fayda keyif kaynak daha paylaşayım:
WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) ve BNEF (Bloomberg Yeni Enerji Finansman Şirketi) bundan tam 8 yıl önce, 2014’te bir rapor hazırlamışlar: ‘Türkiye İçin Alternatif Elektrik Enerjisi Arz Senaryoları.’
Raporun tamamı için bağlantı adresini yazının sonunda vereceğim.²
Ancak derde derman bazı paragraf başlıklarına birlikte göz atalım:
* Yenilenebilir enerji için daha gerçekçi ve iddialı hedefler konulmalı.
* Yenilenebilir enerjiye verilen destekler daha etkin kılınmalı.
* Başta kömür olmak üzere fosil yakıtlardan elektrik üretimi için sağlanan teşvikler kaldırılmalı.
* Termik santraller yerine yenilenebilir kaynaklara finansman sağlanmalı.
* Yenilenebilir enerji, sanayi politikasının bir parçası olmalı.
* Enerji verimliliği hedeflerine ulaşmak için daha etkin politikalar hayata geçirilmeli.
* Fosil yakıta dayalı santraller ciddi çevresel etki değerlendirme süreçlerine tabii olmalı.
Raporda, ülkemizin 2014’te elde ettiği ‘güneş ve de rüzgar enerjisi’ üretiminden çok daha yüksek (şansa) kapasiteye sahip olduğu da detaylı olarak anlatılıyor.
Bu arada, ülkemiz de dahil olmak üzere, Ege’de ve Akdeniz’de artık yaygın bir şekilde kullanılan ‘zeytin çekirdeğinden biyo-enerji’nin de altını çizmek gerekir.
Görüldüğü üzere, çözümler ortada.
Yeter ki iyi niyet ve çaba olsun.
Ayrıca, ülkemiz adına Paris Anlaşması’na imza atanların bir tür ‘yeşil devrim’e “evet” demiş oldukları da gün kadar aydınlık.
Yeşil devrim yoldaşlarıma buradan sesleniyorum:
Yüzde 30-35 kömür açığımız için zeytin ağaçlarımızı feda etmeyin, zeytinimize dokunmayın!
Sağlık, huzur, lezzet, keyif diliyorum.
Kaynaklar:
¹ Paris Anlaşması
https://www.mfa.gov.tr/paris-anlasmasi.tr.mfa
² Türkiye’nin yenilenebilir gücü, Türkiye için alternatif elektrik enerjisi arz senaryoları
https://wwftr.awsassets.panda.org/downloads/turkiye_nin_yenilenebilir_gucu_son.pdf?3641/komurehucumunekonomikbiralternatifivar