Cumhuriyet Bulvarı No: 82 Erboy 2 İş Merkezi

Yılmaz ve Nihal Karakaş çifti, emekli olduktan sonra yüzlerini toprağa dönüp zeytin yetiştiriciliği ve zeytinyağı üreticiliği yapmaya karar vermişler. ‘Hep markalaşmanın öneminden bahsediliyor. Yağımızın bir adı olsun. Bir üst lige çıkalım’ demişler. Ve köylerinde çok eskiden ‘papatya’ anlamında kullanılan ‘Bubeşçe’ye hayat vermişler.

Bubeşçe, emekli bir öğretmen (Yılmaz Karakaş) ile emekli bir hemşirenin (Nihal Karakaş) öyküsü aslında… Her ne kadar çiftçi ebeveynlerinin yanında büyüseler de memuriyete başladıktan sonra toprakla bir bağları kalmamış. Yılmaz Bey’in çocukluğunda ailesinin az sayıda da olsa zeytin ağaçları varmış. Ancak zeytin nasıl üretilir, nasıl bakımı yapılır vs. hiçbir bilgisi yokmuş. Ta ki emekli olana kadar… Emekli olduktan sonra zeytin yetiştiriciliği ve zeytinyağı üreticiliğiyle ilgili neredeyse taramadığı internet sitesi kalmamış. Her aşamasında neyi niçin yapması gerektiğini öğrenmiş. Gittiği yerlerde doğru budandığını gördüğü her ağacın fotoğrafını, videosunu çekmiş. Sonrasında onları defalarca izleyerek doğru ağaç budamanın püf noktalarını keşfetmiş.
“Henüz çalıştığımız dönemde eşimle birlikte yetiştirdiğimiz zeytin ağaçlarına emekli olduktan sonra da eklemeler yaptık. Şu an 20 dekarlık arazide 600 ağacımız var. Çalıştığımız dönemde ağaçlarımız sadece toprağa bağlıydı. Ağaç var mı, var cinsinden yani… Ekipmanımız ve zeytin yetiştiriciliği hakkında bilgi birikimimiz yoktu. Kendi halinde, ne verirse toplayıp yağ yapardık. Yağımız olduğunu bilen bazı dostlarımıza ikram ederdik. Hepsi çok beğenirdi. O dönemde bir şey fark ettim. Nerdeyse hiçbir standarda uymadan toplayıp yağ yapıyorduk. Topladığımız zeytinleri bir hafta bekledikten sonra bile sıkımını yaptırabiliyorduk. Fakat şaşırtıcı bir şekilde zeytinyağımızın asitlik oranı 0.3-0.4 , en çok 0.5 oluyordu. Tat ve aromada da hiçbir bozulma olmuyordu. Daha sonra yaptığım araştırmalardan öğrendim ki o bölgedeki yağların asitlik dereceleri hep aynıydı. Büyük çoğunluğu 0.3, günübirlik sıkımlarda ise 0.2 idi.
YOK OLUP GİTMESİNE RAZI OLMADI
Zeytinyağımızdan alanlar mutlaka sonunu istiyorlardı. Bunun mutlaka bir nedeni olmalıydı. Düşündüğümde az çok sebepleri tahmin etmiştim. Bölgemiz büyük şehirlerden olabildiğince uzaktı. Rakım 550- 650 metre civarındaydı. Yakınında hiçbir sanayi tesisi yoktu. Yeraltından çıkartılan sularla sulanıyordu. En önemlisi de erken sayılabilecek bir dönemde hasat ediliyordu. En geç kasımda hasat bitiriliyordu. Aralık ayına sarktığı çok az oluyordu. Eğer ben hasat ve sıktırma standartlarına uyabilirsem 0.2 asitlik derecesinde fenol ve polifenol düzeyi çok yüksek yağ alabilirdim. Ürettiğimiz bu yağların başka yağlarla karışıp tüccarların elinde yok olup gitmesine gönlüm razı olmuyordu. Emekli olduktan sonra ürettiğimiz yağlar hep 0.3 asitlik derecesindeydi. Tadanların hep beğenisini kazanıyordu.
‘BU SENİN İŞİN DEĞİL’ DEDİLER
Bir gün eşime hayalimden bahsettim. ‘Yağımızın bir adı olsun. Hep markalaşmanın öneminden bahsediliyor. Bizim de bir farkımız olsun. O kadar okuduk, memurluk yaptık, sonra emekli olduk. Niçin bu işin ilk basamağı olan çiftçilik kısmında kalalım? Bir üst lige çıkalım’ dedim. Ürünümüzü daha katma değerli hale getirelim istedim. Çünkü bölgemizin zeytin ve zeytinyağı kalitesine olan inancım sonsuzdu. Tabii bir de her yerde olduğu gibi bizim oralarda da moral motivasyon bozucular yok değildi. ‘Hoca, bu işler senin işin değil. Sen bu zeytin ağaçlarını sök. Bunlardan bir şey olmaz’ diyen de vardı. Benim boşa kürek çektiğimi söyleyen de vardı. Bana acıdığını söyleyen de vardı. Kimse, iyi bir bakımla bu ağaçlardan tatmin edici bir verim alabileceğimi söylemiyordu. Sonradan anladım ki bana yukarıdaki cümleleri söyleyenler de aslında bir şey bilmiyorlarmış. Çünkü yaptığım bakımlarla önceden 2 ton zeytin aldığım bahçeden 7-8 ton ürün alabilir hale gelmiştim. Aslına bakarsanız bu tür söylemler beni daha da hırslandırıyor, daha da kamçılıyordu. Kötü komşu ev sahibi yapar misali…” diyor.
BUBEŞÇE, ‘PAPATYA’ ANLAMINDA
Eşi Nihal Hanım’a önümüzdeki yıllarda her aşamasında en iyi standartları yerine getirdiklerinde çok kaliteli yağ alabileceklerini ve kendi markalarıyla tüketicilere ulaştırabileceklerini anlattığını söyleyen Yılmaz Karakaş, “Markamızın adının da ‘Bubeşçe’ olacağını söyledim. Bubeşçe, benim köyümde çok eskiden ‘papatya’ manasında kullanılan bir kelimeydi. Artık unutulmuştu. Günlük hayatta kullanılmıyordu. Kulağımda çok hoş bir tını bırakan bu kelimenin tekrar günlük hayatta kullanılması, hatırlanması, unutulmaması için bu ismi seçtim. Bir dil için bir kelimenin ne kadar önemli olduğunu biliyordum. İsim seçiminde çok isabetli bir karar verdiğimi daha sonra çevremden aldığım geri dönüşlerden anladım. Herkes çok beğenmişti. Hatta marka tescilinden sonra karşılaştığım birçok tanıdığım benden önce Bubeşçe’yi soruyordu. Bubeşçe henüz yeni doğan bir bebek gibi. Bubeşçe’yi en iyi şartlarda üretmek, depolamak ve satışa hazır hale getirmek için çalışmalarımız sürüyor” ifadelerini kullanıyor.
ZEYTİN ÇOK, İŞLEYEN TESİS YOK
İlk süreçte sadece kendi ağaçlarından üretecekleri yağların satışını yapmayı planladıkları bilgisini paylaşan Yılmaz Bey, Aydın’ın Karacasu ilçesi Ataeymir Mahallesi’nde bulunan 600 zeytin ağacının ağırlıklı olarak ‘Gemlik’ çeşidi olduğunu aktarıyor. Bunun yanında ‘Domat’ ve ‘Palamut’ diye adlandırılan zeytinleri de olduğunu kaydeden Yılmaz Karakaş, “Özellikle ‘Domat’ çeşidi zeytinlerimizden erken dönemde yeşil hasat zeytinyağı yapmayı hedefliyorum. Yine yaşadığımız bölgede ağırlıklı olarak yetişen ‘Kaba’ ve ‘Memecik’ zeytinlerinden de (üretim ve hasadı kendi kontrolümde olmak kaydıyla) yağ üretimi yaparak ürün gamımızı çeşitlendirmek gibi hedeflerimiz mevcut. Köyümüzde çok ciddi zeytin üretimi var. Ancak zeytinyağı veya zeytin işleyen bir tane bile tesis yok. Üretilen zeytinler günün akşamında tüccarlar tarafından alınarak ağırlıklı olarak Manisa ve Bursa gibi illere gönderiliyor. Bu işte belki ben başarılı olamam ama etkilenen biri başarılı olabilir. Sayemde bölgemizde bir tesis inşa edilirse bu da beni çok mutlu eder. Sonuçta öğretmeniz. Öğretmenlik ömür boyu süren bir meslek. Öğretmenlik insanlara dokunmaktır. Onlarda etki bırakmaktır. Şimdilik ürettiğimiz yağları memuriyet geçmişimiz nedeniyle ülkemizin dört bir yanında biriktirdiğimiz dostlarımıza gönderiyoruz. Ve çok güzel geri bildirimler alıyoruz. Bu da bizi hem motive ediyor, hem de mutlu ediyor” diye konuşuyor.

MEVLANA’NIN, “SEN YOLA ÇIK, YOL SANA GÖRÜNÜR” SÖZÜ MOTTOLARI OLDU
“Eğer bir iş yapacaksan önce o işi senin bilmen gerektiğine inanıyorum. Ben her aşamasını bilmeliyim ki yarın bedenen iş yapamayacak hale geldiğimde o işin nasıl yapılması gerektiğini çalışanıma izah edebileyim” diyen Yılmaz Karakaş, ekliyor: “Çocuklarıma da aynı şeyi söylüyorum. İleride bu işi bizden devir aldıklarında mutlaka bu işin mutfağında pişmeleri gerektiğini anlatıyorum. Tabii çocuklarımız şu anda devlet memuru. Biz de öyleydik. Ama bir başarı hikayesi yakaladığımıza inanıyorum. Onların da bu toprakları bırakmamalarını söylüyor, markamızı daha üst seviyelere taşıyabileceklerini anlatıyorum. Çünkü onlar bizden daha donanımlı, ufukları bizden daha açık. İlk yola çıkarken Hz. Mevlana’nın bir sözünü kendime rehber edinmiştim: ‘Sen yola çık, yol sana görünür.’ Biz yola çıktık. En iyi, en halis duygularla çıktık. Umarım bize çok güzel yollar görünür. Buna çok inanıyorum. İşte siz bizi gördünüz. Umarım görenimiz çok olur.”