Çünkü onlar zeytinyağlarının çok satmasından ziyade, kaliteli oluşunu ve saygınlığını ön planda tutuyorlar. Onlar kim mi? Volkan ve Çiğdem Torun… Biri dış ticaret, diğeri mimarlık okusa da tanışıklıkları çocukluklarına dayanan zeytine katma değer katmak için çıktıkları yolda soyadlarından esinlenerek ‘T-Olive’ markasına hayat vermişler. Öyküleri, hedefleri bizi etkiledi. Dileriz sizler de keyifle okursunuz…
Volkan Torun, aslen tekstilci olan, yıllardır hazır giyim ve konfeksiyon üzerine imalat ve ihracat yapan bir ailenin ikinci kuşak üyesi. Babası tekstilde gelecek görememesi sonucu yeni bir iş kolu aramaya başladığında üst başlık olarak tarımı belirlemiş. Akabinde tarımın hangi kolunda ve bu işin neresinde olmak gerektiğiyle ilgili araştırmalar yaparken zeytinle tanışmış. Bu şaşırtıcı yüce ağacın büyüsüne kapılıp ticari kaygıları bir kenara bırakarak biraz da duygusal olarak bağlandığından olsa gerek hemen bir 30 dönüm deneme ekimi yapmak üzere Manisa Köprübaşı’nda arazi satın almış. İlk dikimi ise 2006-2007 arasında yapmış.
TEKSTİLE ALTERNATİF ARARKEN
Volkan Bey, “O tarihlerde ben ve abim hem tekstil şirketimizde çalışıyor hem de üniversite eğitimimizi tamamlıyorduk. Biz bu toprakların ne alama geldiği konusunda en ufak bir fikre sahip değilken babamız arka planda tıpkı bir arı gibi vızır vızır çalışıyordu. Daha sonra tekstildeki çalkantılar, kriz, gerilim ve babamın hastalığı derken burayı bir süre ihmal etmek durumunda kaldık. 2013’ün başlarında babamızı kaybetmemizle birlikte artık bu zeytinlik bizim için çok daha anlamlı ve önemli bir hal aldı. İlerleyen yıllarda abim ve ben bu araziyi babamızın planladığı gibi büyütemesek de (fiziki şartlar çok elverişli değil) elimizden gelenin en iyisiyle buraya bakmaya ve yeşertmeye devam ettik. Artık babamızdan yadigâr bir zeytin bahçemiz vardı. Kendimize, ailemize çevremize yetecek kadar yemeklik ve sofralık yağımızı elde ediyorduk. Fazlasını eş dostla paylaşıyor, kimi zamanda ticaret gözetmeksizin satışını gerçekleştiriyorduk. Daha sonra çevremizdekilerin de bizleri yönlendirmesiyle yağımızın birçok insanın damak tadına uygun olduğunu fark ettik.
Çünkü gelen talepler yağımızı öven fikir ve önerilerle doluydu. Bunun neticesinde anladık ki yağımız toptan-dökme olarak satılacak bir yağ olmadığı gibi, yağhaneye dökme olarak satılacak bir yağ da değildi. ‘Zeytinimizi işleyip, yağımızı şişeleyip satalım’ fikrine vardığımızda artık abim de ben de evlenmiş ve hatta abimler (Kartal Burak Torun-Belgin Torun) yurtdışına taşınmış, yıl 2022-2023 olmuştu bile. Bir marka kurma fikri kararı almak için yıllar geçse de çevremizin yoğun istek ve taleplerle birlikte sevgili eşim Çiğdem Torun’la bu işi yapmaya karar verdik. Sağ olsun var olsun ki bana bir sürü kaynaklar getirip, araştırmalar yapıp, eğitimler bularak nereden başlamamız gerektiğine karar vermemizi sağladı. İlk iş olarak plastik şişeler yerine krom tenekeler, cam şişeler kullanmaya karar verdik. Akabinde etiket tasarımları, teneke seçimleri, şişe seçimleri, resmi işlemler derken 2023-2024 sezonuna yüzde 100 olmasa da yüzde 85 hazır olarak girdik” diyor.
İKİSİ DE ÇOCUKLUKTAN AŞİNA
Bu noktada sözü Çiğdem Hanım alıyor ve kendi hikayesiyle birlikte bugün bu noktaya nasıl geldiklerini şöyle anlatıyor: “Aslında ikimizin hayatında da zeytinyağı hep vardı. Çünkü ayrı ayrı ailelerimizin ilgilendikleri bir zeytin bahçeleri vardı. Okul yıllarımızda (benim mimarlık, eşim dış ticaret bölümü) belki çok hâkim değildik, ama bahçe bakımına aşinaydık. Kaldı ki annem ve babamın ziraat mühendisi olması beni üretimin, yetiştirmenin her zaman içinde olmamı sağladı. Babamın üniversitede hoca olmasıyla birlikte çocukluğumun çoğu tabiri caizse domates tarlalarında geçti. Ne zaman ki sevgili eşimle yollarımız kesişti, birçok konuda olduğu gibi toprağa, yetiştirmeye ve üretmeye olan bakış açımızın da aynı olduğunu gördük. Her ikimizin de meslekleri ayrı olsa da toprağa yaklaşımımız aynı, zeytin ağacına olan tutkumuz ortaktı. Özellikle eşimin sevgili babamızdan (Özcan Torun) kalan bu yadigâr bahçeye duyduğu saygı en baştaydı, sonrası ise aşktı. En çok da özlemdi. Ama en büyüğü vefa borcuydu. Bence bu bir oğlun babasına karşı hissettiği, gelip geçici olmayan, kalpten gelen, içten bir duyguydu. Bu sebeple sevgili babamızdan kalan bu zeytinlik biz ve tüm aile fertlerimiz için çok başka yerdeydi. Bu yeri korumak adına eşimle birlikte 2022’de bu yola çıkmaya karar verdik. Çevremizin ürettiğimiz zeytinyağıyla ilgili övgüleri de bizi bu konuda cesaretlendirdi.”
326 RAKIMLI BÖLGEDE GÖLE SIFIR
Ailenin zeytinliği Manisa Köprübaşı’na bağlı Arpacı’da, Demirci Baraj Gölü’ne sıfır, 326 rakımlı bölgenin hâkim tepesinde. Rüzgârın ve esintinin yıl boyu eksik olmadığı bir konumda. Toplam 29 bin 750 metrekare ve tek bahçe. Toplam ağaç sayıları 921. Bunun 373’ü ‘Edremit/Ayvalık’, 548’i ‘Gemlik/Trilye’ çeşidi. Geçtiğimiz yıllara kadar verimleri toplamda 5-6 ton civarı olsa da son 2 senedir 10 tonun altına inmemişler. Bu yıl ise11 bin 250 kiloyu bulmuş hasatları. Sıkımı, şartlarını kendilerinin belirlediği Yavuzhan Yağ Fabrikası’nda yaptırıyorlar. İleride küçük butik bir makineyle kendi sıkımları yapmayı hedefliyorlar. Tüketiciye şimdilik en çok ağızdan ağıza pazarlama tekniğiyle ulaşabilmişler. Ancak markalaşma süreci tamamlandıktan sonra kendi sosyal medya hesapları, internet siteleri ve Trendyol’la daha çok insanı yağlarıyla buluşturmayı planlıyorlar.
KARANLIK SÜREÇ OLMAKTAN ÇIKTI
Öncelikli hedefleri yatırdıkları öz kaynaklarını iç piyasadan geri kazanıp akabinde yurtdışına gönderim için güç toplamak. “İhracat bizim yıllarca tekstilde yaptığımız gibi karayolu ile günlerce süren karanlık bir süreç olmaktan çıktı artık. Eğer Amazon’da, ABD’de de bir mağazanız varsa ve işinizin başındaysanız günlük 500-800 dolar cirolar çok zor şeyler değil gördüğümüz kadarıyla. Bunun yanı sıra Çek Cumhuriyeti’nde, Azerbaycan’da ve Amerika’da yaşayan ailelerimize çevrelerine dağıtılmak üzere numuneler gönderdik. Eğer oralardan dönüş olursa bu ihracat planlarımızı hızlandırmayı düşünüyoruz. Ayrıca bu yıl ilk defa zeytinlerimizin küçük bir kısmını sofralık salamura olarak değerlendirmek istedik. Hatta çevremizle bu zeytinleri paylaştık. Geri dönüşler tahmin ettiğimiz gibi oldu. Bu sebeple gelecek hedeflerimiz arasında zeytinlerimizi çeşitlerine göre kurup değerlendirmek de var” diye de ekliyorlar.
Volkan-Çiğdem Torun, “Dışarıdan destek almadan, organik olarak hayatta kalabilen ve kendi kendini büyütebilen, tüm süreçlerde doğa ile uyumlu bir marka olmak istiyoruz. Zeytinyağımızın çok satmasından ziyade, kaliteli oluşunu ve saygınlığını ön planda tutuyoruz” diyor.
(kutu1)
TEKSTİL MARKALARI TETRA’DAN VE SOYADLARI TORUN’DAN ESİNLENDİLER
Torun çiftinin yalnızca bir markaları var: T-Olive&Olive Oil Co. T-Zeytincilik olarak logo oluşturma süreçleri çok sancılı geçmiş. Çünkü logolarının içinde ‘T’ harfinin de olmasını istemişler. Sonuçta arkadaşları endüstriyel tasarımcı İ. Can Erdinçmer’in tasarımında karar kılmışlar. Çiğdem Hanım, “Zarafet ve doğallığın birleşimini temsil eden logomuz, zeytin ağacının dallarının ince çizgileriyle modern bir dokunuş kazandı. Siyah renk asaleti ve sadeliği simgelerken, dalgalı hatlar ise şirketimizin sürekli büyüme ve gelişimini simgeliyor” diyor.
İsim konusuna gelirsek, onu da Volkan Bey’den dinliyoruz: “Açıkçası o dönemde çok da fazla vaktimiz yoktu isim bulmak için. Piyasada Latince, İtalyanca, İspanyolca zeytin-zeytinyağı anlamına gelen veya bunu çağrıştıran kök isimlerde yüzlerce marka mevcuttu. Ayrıca anlamı mitolojide geçen o kadar marka vardı ki ne yapacağımızı bilemedik ilk başta. Çiğdem de ben de her zaman sadelikten yana olduğumuz için daha yalın bir isim olsun istiyorduk ve sonunda şöyle bir şey çıktı ortaya.
Hikâyenin başında bahsettiğim babamız ve annemiz Gülyüz Torun’a ait tekstil firması ilk başta 4 ortakla kurulmuştu. Bu sebeple firmaya ‘Tetra’ adını vermişlerdi. 1991’de ortaklık bozulup babam tek başına şirketi devraldığında çekirdek ailemiz 4 kişiden oluştuğu için bu ismin bize şans getireceğini düşünüp şirket ismini değiştirmedi.
Bu zeytinliğin alınmasındaki en büyük etken Tetra Tekstil ve oradan kazanılan para olduğu için biz de ilk başta ‘Tetra’ ismini düşündük. Ancak daha sonra yeni bir başlangıç için yeni bir fikir çıkması gerektiğine karar verdik. Sonunda, ‘Biz Tetra olsun istiyoruz ama bu bize sorun yaratıyor, bunun yanında soyadımız da Torun ve ikisi de ‘T’ ile başlıyor. O zaman markamız neden tek harf ve sadece ‘T’ olarak ortaya çıkmasın? Hem yurtiçinde hem ileride yurtdışına açıldığımızda herkes için telaffuzu da kolay olur” dedik. Zaten halihazırda o sıralarda 5 ‘Five’ diye bir Yunan markasının şişe tasarımı beni etkilemişti. ‘Tek rakamdan marka oluyorsa tek harften de olmalı’ diyerek bu isme karar verdik.”
(kutu2)
EN BÜYÜK HAYALLERİ FLOS OLEI’DE YER ALMAK
Henüz katıldıkları bir yarışma olmamasına rağmen, babalarının Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nde bölüm başkanı olması ve annelerinin Tarım İl Müdürlüğü Tarımsal Altyapı ve Arazi Değerlendirme Şubesi’nde görev alması sebebiyle yağlarını birçok uzmana ve paneliste tattırma fırsatları olmuş. Aldıkları olumlu yorumlar üzerine bu yıl Anatolian IOOC’ye katılmışlar. Son söz olarak şöyle diyorlar: “Akabinde kendimizi geliştirip diğer uluslararası yarışmalara ama özellikle Uzakdoğu’daki yarışmalara katılmayı hedefliyoruz. Tabii bir de Flos Olei’de markamızı görmek en büyük hayallerimiz arasında.”