Cumhuriyet Bulvarı No: 82 Erboy 2 İş Merkezi

FİRMA: Azize Nilgün Sarar
MARKA: Yolanda Farms
BÖLGE: Muğla, Milas, Karacahisar

Belki içinizden, ‘Bir köpek için bunlar yapılır mı?’ gibi düşünceler geçecektir. Varsın geçsin!

Yaklaşık 30 küsur senedir evrensel enerji alanında çalışmalar yapan, aynı zamanda hayvan dostu olan Nilgün Sarar, İstanbul’da istenmeyen sokak köpeklerinin birlikte yaşayabileceği arazi arayışında tavsiye üzerine Milas’ta büyükçe bir zeytinlik almış. Ama sorun çözülünce onları yerinden yurdundan etmemiş. Zeytinleri değerlendirmek için zeytinyağcılığa soyunmuş. Markasına isim olarak da çok sevdiği, kendisine enerji, sabır, güç ve ilham veren sevgili patili dostu ‘Yolanda’nın adını vermiş.

“Hani derler ya, 40 yıl düşünsem aklıma gelmezdi… İşte bana da aynen öyle oldu. Apayrı bir işim var. Yaklaşık 30 küsur senedir evrensel enerji (kişisel gelişim) alanında çalışmalar yapıyorum. ‘Tune®’, yani ‘Ayar’ ismini verdiğim bir teknik geliştirdim. Özetle anlatırsam, yaptığım şey insanları evrenin sonsuz bilgeliğiyle özüne bağlayan kablolara ayar vermek. Fabrika ayarlarına geri getirmeye çalışmak. ‘Niye yapıyorsun bu ayarı?’ diye sorarsanız, vermek istediğim mesaj şu: Şu an bulunduğun yaşama, ortama, iklime, çevrene, işine ayarlan. İnsanların dünyaya, yaşadıkları yere ayak uydurabilmeleri, birlikte oldukları insanlarla, çevrelerindeki en ufak canlıyla, doğayla uyum içinde, sevgi ve saygıyla yaşayabilmeleri; kendilerini oldukları gibi kabullenebilmeleri ve bu şekilde yeterli olduklarını idrak edebilmeleri, illa daha mükemmeliyetçi olma zorunluluğunda olmadıklarını görebilmeleri, yaradılışı anlayabilmeleri, hastalıkları farklı algılayabilmeleri için yapıyorum. İşte bu alanda insanlara ve hayvanlara seans yapıyorum, seminerler düzenleyip ilgilenen herkese öğretmeye çalışıyorum. Yani anlayacağınız insanlara bir nevi denge, iyileşme, kendilerini sağlıklı hissedebilmeleri için destek oluyorum. Çocukluğumdan beri hayvanlara karşı kocaman bir sevgim, anlayışım ve onlarla birlikte yaşama arzum vardı. Tabii ailemin de hayvan sevgisi etkiledi bizi. Biz İstanbul Etiler gibi bir semtte tam bir çiftlik hayatı yaşadık. Bahçeli bir evimiz vardı. Anneannemin tavukları, annemin keçisi, babamın ve abimle benim kedi-köpeklerimiz vardı. Sokakta bulduğumuz bütün köpekleri, kedileri eve getirir sahiplenirdik. Ailemin abime ve bana aşıladığı bu hayvan sevgisi hala devam ediyor. Abim İstanbul Sarıyer Zekeriyaköy’de sokakta bulduğu yaralı, aç, bakıma muhtaç yavru köpekleri tek tek toplayıp ormanın bir köşesinde bakmaya başladı. Tabii ki ilk işi beni de bu göreve davet etmekti. 3-5-10 derken köpeklerin sayısı arttıkça, o bölgede oturan ve bizler gibi hayvanlara destek olmak isteyen komşuların sayısı da çoğaldı. Grubumuz 5-10 kişi olmuştu ama gel gelelim köpüşlerimizin sayısı 150’yi geçmeye 200’e doğru ilerlemeye başladı. Bilindiği gibi hayvan sevenler ve sevmeyen arasında bir gerilim başladı. Ormanda olmasına rağmen rahatsız olduklarını dile getiren, durmaksızın bizleri sağa sola şikayet eden, köpekleri zehirleyen, torpille toplatan, sanki doğa sadece onlara aitmiş gibi davranan komşular bir türlü rahat vermiyorlardı. Ve sonunda ormandan sorumlu resmi kurumlara yapılan şikayet üzerine köpekleri almamız yoksa hepsinin toplanıp atılacağı söylendi. İşte benim zeytinyağı hikayem burada başlıyor” diyor, Nilgün Sarar…
O EMEĞİ KEMİKLERİNE KADAR HİSSETTİLER
Onlar gibi hayvan dostu ve kadim dostu İdil Zaimoğlu ile birlikte bir çare, bir çıkış yolu aramaya başlamışlar. Niyetleri büyük bir alan satıp alıp bütün köpüşleri oraya taşımakmış. Arayan derviş muradına ermiş misali uzun aramalar sonunda bir tanıdığın tavsiyesi üzerine Muğla Milas’a bağlı Karacahisar’da büyükçe bir zeytinlik satın almışlar. (Tam burada araya giriyor: “Tabii aklınıza gelen ilk soru, ‘Getirdiniz mi peki hepsini?’ olacak değil mi? Hayır getirmedik. Zira bütün bu plan bir anda olmadı” diyor.) Aradan geçen sürede amatör ruhla profesyonelce çalışan bir dernek (Patilibahçe Sokak Hayvanlarını Koruma Derneği) kurmuşlar. Ve etrafa karşı güvenceleri oluşmuş. Yapılması gerekli her türlü işi başarmışlar. Yani vicdanları rahatlamış, şikayetler azalmış. Köpekler artık güvendeymiş ve onları yerlerinden etmeye gerek kalmamış.
“Tabii ben ve İdil bu araziyi almış bulunduk. Zaten İdil’in ölmek üzere evine aldığı ve yaşattığı 6 köpeği ve 5 kedisi, benim de bebeklikten büyüttüğüm, canım kadar kıymetli köpeğim Yolanda’m vardı. Artık onlar bu geniş arazinin keyfini çıkartacak, koşup oynayacak ve bize bekçilik yapacaklardı. Muhtarımız Şefik Musluk ve köy halkı bizlere destek olmak için seferber oldu. Bir süre zeytinlerle ilgili bir girişimde bulunamadık. Zira ikimiz de mesleklerimiz icabı daha çok İstanbul’da bulunmak zorundaydık. Ayrıca zeytin, zeytin ağacı, zeytinyağı konularında hiçbir bilgimiz yoktu. Ağaçlar bakım istiyordu. Bugün soframa pat diye gelen kaliteli bir zeytinyağındaki emekleri kemiklerime kadar hissediyorum ve biliyorum” diye konuşuyor.
‘SİZ BUNA ZEYTİNYAĞI MI DİYORSUNUZ?’
300 kadar ‘Memecik’ çeşidi ağaçları var. 2021-2022 ilk zeytinyağı üretim yılları olmuş. Nilgün Hanım, pandemi dolayısıyla iki yıl önce İstanbul’da çalışmaya geçici olarak ara verip sevgili köpeği Yolanda ile Karacahisar’a gelmiş. “Bomboş oturmayayım, bir işe yarayayım” diye düşünmüş. Bir tanıdığı aracılığıyla, tavsiyelerine çok saygı duyduğu, her kelimesini ve açıklamasını harfiyle uyguladığı Osman Menteşe ile tanışmış. “Hiç unutamadığım ve kulağıma küpe olan küçük bir anımı paylaşmak istiyorum” diyor ve anlatıyor:
“Milas–İstanbul arası gidip gelirken hasat zamanına denk geldiğimiz ayda köyden birkaç kişiye zeytin toplattık. Bu işlemi İstanbul’dan takip ediyordum. Sopalarla topladılar, kaç çuval olduğunu şimdi hatırlayamıyorum. Toplanma bittiği gün Milas’a geldim. Bahçede çuvallar duruyordu. Beklemişti 1 ya da 2 gün. Sonra Alaçam’da sıktırmaya götürdük. 70 litre yağ çıktı. Ama elbette bu yağı zeytinyağı virtüözü Osman Bey’e tattırmak, kendisinden onay ve görüşlerini almak üzere yola koyuldum. Kendisiyle ilk karşılaşmamdı. Hareketleri gayet yavaş, soruları beni terletircesine zordu. Hatta birçok sorusuna cevap bile verememiştim. Nasıl toplandı bu zeytinler? Ne zaman toplandı? Ne zaman sıkıma götürdünüz? Zeytinleri nereye koydunuz? Çuvala mı, kasaya mı? Kaç derecede sıkıldı? Ağaçlarınıza sulama yaptınız mı? Sanki lise imtihanındaydım ve kesin çakmıştım. Neyse sorular bitti ve sıra tadıma geldi. Ayağa kalktı. O kendine has otantik dolabından mor renkli konyak bardağına benzeyen bir bardak getirdi ve yağımdan doldurdu. Bardağı avucunun içine aldı ve nazikçe birkaç kez çevirdi, sonra bir yudum aldı. Yüzü asıldı. Getirdiğim şişeye baktı. Sonra bana baktı ve ‘Siz buna zeytinyağı mı diyorsunuz?’ dedi. Sonra tek tek en ince detaya kadar anlattı. Kendi zeytinyağını tattırdı. Tesislerini gösterdi. ‘Hadi bakalım, şimdi sıra sizde’ dedi.”
YOLANDA’DAN ENERJİ, GÜÇ, SABIR ALDI
Nilgün Sarar bu buluşma sonrası butik zeytinyağı üreticisi olarak ilk adımları atmaya başlamış. İlk olarak ismi ve logoyu tescil ettirmiş. İstanbul’daki şirketine Milas’ta şubesi açmış. Sonra çiftçi belgesini almış. Osman Menteşe’nin tavsiyeleri doğrultusunda adım adım ilerlemiş. Sıkımı Zeybekler Tesisleri’nde yaptırmış. Sahibi İbrahim Bey, yol çizer gibi, şişeleri, ambalajı, zeytinleri toplama elemanlarını nasıl ve nereden bulabileceğimi tarif etmiş. Ekim sonunda zeytinler toplanmış. Erken hasat soğuk sıkım üretilmek üzere kasalara konulmuş ve hiç bekletilmeden doğruca sıkıma gitmiş.
“Ve o gün geldi çattı. Heyecanla Zeybekler tesislerinde harıl harıl çalışan makinelerde yağımın çıkmasını bekledim. İbrahim Zeybek akan yağdan biraz aldı, içeriye gitti, sonra gülerek geldi yanıma. Asit oranı 0.2 dedi. Osman Bey’in öğretti usulde tadına baktım. Genzim yandı. Hele kokusu beni aldı götürdü. ‘Hiç böyle bir zeytinyağı tatmamıştım’ dedim içimden. Sanki Osman Menteşe’nin yağının tadıyla aynıydı. Evet, başarmıştım. Bir şişe numune aldım ve doğru Osman Bey’in kapısını çaldım. Tadına baktı, ‘Bravo, işte zeytinyağı böyle olmalı’ dedi ve ekledi: ‘0.2 asit mi, nasıl başardınız? Logonuzu çok beğendim.” Bu başarının arkasında en başta bana enerji, sabır, güç ve ilham veren sevgili köpeğim Yolanda, günlerce özveriyle zeytinleri toplayan ekip ve Zeybekler’in son derece itinayla yaptığı sıkım işlemi var” diye de ekliyor.

TÜM KARDEŞLERİNE DESTEK OLACAĞINA DAİR SÖZ VERDİ
Markalarının ismi ‘Yolanda Farms Olive Oil’. Nilgün Sarar, bunun öyküsünü de şöyle anlatıyor: “Yolanda ile birlikte Kasım 2020’de pandemiden kaçıp Karacahisar’a geldik. Kızım burayı çok seviyordu. Gelir gelmez arabadan atlayıp dağ tepe tur atar, koklar, yorulmadan dolaşırdı. Yorgunluğunu ise hep seçtiği bir zeytin ağacının altında atardı. Birlikte her gün araziyi dolaşırdık. Yolanda’nın kilolu olması ve onu bir türlü zayıflatamamak beni çok endişelendiriyordu. Zira yürüyüşleri eskisi gibi canlı, kıvrak değildi. Arka bacakları arada vücudunu tutamıyor ve düşecek gibi oluyordu. Her geçen gün daha da ilerliyordu. Buraya onun için gelmiştim. Yakında İdil’in köpekleri de gelecekti ve hep beraber oynayacak, koşacaklardı. Ama ne yazık ki Yolanda artık çok zor yürümeye başladı. Veterinerler arka bacaklarında kireçlenme olduğunu, belki de omurgasında bir sorun olabileceğini söylediler. Bugün Yolanda’nın arka bacakları tutmuyor. Bugün Yolanda o çok sevdiği zeytin ağaçlarının etrafında tur atamıyor, altına gidip yatamıyor. Günlerim üzüntü ve çaresizlik içinde geçiyordu. Onsuz burada yaşamak çok zor geliyordu bana. Zeytini de, zeytinyağını da unutmuştum. Hatta vazgeçmiştim. Bir akşam üstü eski resimlere bakarken Yolanda’mın o sevdiği zeytin ağacının altındaki resmi geçti elime. Uzun uzun baktım, durdum. Ve zeytinyağı markamızın adı ile logosu gözümde canlandı. ‘Yolanda Farms’ koydum adına. Zeytin ağacının altında yatan resmi de logomuz olacaktı. Oğlum ve kız arkadaşı Victoria, Yolanda’nın resmine bakarak logoyu tasarladı. Günler heyecanla akıp geçti ve işte Kasım 2021’dea can yoldaşım, biricik köpeğim Yolanda’ya ithaf ettiğim zeytinyağlarımız piyasaya çıktı. Güzel kızımın anısına satışlardan yine sokaktaki tüm kardeşlerine destek olacağıma dair söz verdim ona. Belki bu sevgimi, bu tutkumu anlamanız zor olacaktır. Belki içinizden, ‘Bir köpek için bunlar yapılır mı?’ gibi düşünceler geçecektir. Varsın geçsin. Ama her satışta bir nebze olsun o sokakta yaşayan canlara Yolanda’nın destek olması bana büyük teselli.”

ACELELERİ YOK, SABRETMEK VE POZİTİF DÜŞÜNMEK EN DOĞRU İŞ
“Anladım ki böyle bir zeytinyağı üretmek ve kalıcı olması çok zor bir iş. Anladım ki daha yolun çok başındayım ve çarkın dönmesi epey zaman alacak” diyen Nilgün Sarar, ekliyor: “Ama işin içinde sevgi var. Evet; kendi köpeğime, bütün hayvanlara ve doğaya duyduğum sevgi-saygı bana hep güç verecek. İnsanlara karşı her zaman dürüst olmam, emeklerinin değerini bilmem, ürettiğim her damlayı düşünürken vicdanımın rahat olması, başımı yastığa koyduğumda huzurla uyuyabilmem yolumu açacak. Uzun yıllar Almanya’da yaşadığım için oradaki bağlantılarımla irtibata geçtim. Ayrıca oğlum Amerika’da yaşıyor ve orada satış-pazarlama için çalışmalara başladı. Abim Çin’den numune istediklerini söyledi. Eşe-dosta derken, yağımız tükenmek üzere diyebilirim. Tabii ki pazarlama üzerine de bir hayli çalışmak gerekiyor. Acelemiz yok. Hele ki dünya pandemi ve savaşla boğuşurken sabretmek ve pozitif düşünmek şu ara yapılacak en doğru iş diye düşünüyorum. Derginizde üretici arkadaşların dünya çapında aldıkların ödülleri görmek, başarılarını okumak ne kadar gurur verici. İnşallah Yolanda Farms® ve ona adanan bu çalışma da günün birinde ödüllerine kavuşacak.”

Nilgün Sarar, “Zeytin alanlarının madencilik faaliyetlerine açılmasına izin verilmesi bizleri de derinden yaraladı ve çok üzdü. İnşallah el birliğiyle hepimiz sevgi saygı ve huzur içinde yolumuza devam ederiz” diyor.