FİRMA: Uçkuner Ticaret
MARKA: BiOliva
BÖLGE: Aydın, Karacasu, Bereketli
‘İnsanlık var olduğu sürece tarımın önemi artacak’ düşüncesiyle toprağa yatırım yaptı
Mehmet Uçkuner, polislikten genç yaşta emekli olduktan sonra dede topraklarına dönüp organik tarım yapmaya karar vermiş. Dede mirası tarlaları hissedarlardan tek tek toplamış. Diktiği zeytin fidanlarından elde ettiği yağı BiOliva markasıyla tüketicilerin beğenisine sunmuş.
(yazı buradan başlıyor)
1963 Aydın Karacasu’da doğumlu Mehmet Uçkuner, polis olduktan sonra hem yurtiçinde farklı illerde, hem de yurtdışında yaşama fırsatı bulmuş. Ama nereye giderse gitsin hep çocukluğunun geçtiği topraklara hasret duymuş. Genç yaşta emekli olduktan sonra kendisine, çevresine ve ülkesine faydalı olabilmek için aşık olduğu dede topraklarına dönüp organik tarım yapmaya karar vermiş. Bu kararı almasında tarımın insanlık var olduğu sürece önemini giderek artıracak çok önemli bir sektör olması etkili olmuş.
HİSSEDARLAR BİLE İNANAMADI
“Dedem Karacasu’da çobanlık yapar ve çalışkanlığıyla tanınırdı. Sahip olduğu tarlaları çobanlık yapması nedeniyle hiç işlenmemişti. Dedemin vefatıyla birlikte tarlalar çocukları arasında hisseli paylara bölündü. Hissedarlar tarlaları işlemek, tarım yapmak istemiyordu. Maki bitki örtüsüne sahip 250 dönüm tarlanın tarıma elverişli hale getirilebilmesi için çok çalışmak ve masraf yapmak gerekiyordu. Dedemin aramızdan ayrılışından sonra 25 yıl boyunca tarlalar hiçbir işlem görmeden bekledi. 2002 yılında hissedarlardan tarlaları tek tek satın alma girişiminde bulundum. Bana tarlalarını satan hissedarlar bile bu arazilerde tarım yapmanın çok masraflı ve zor olduğunu söylüyordu. Emek vermeden, çalışmadan refah yaşamanın mümkün olmadığını biliyordum. Tek yapmam gereken, tarlalara beklediği özeni göstermek, işlemek ve meyvelerini almayı sabırla beklemekti. Velhasıl, zamanla çalışmamızın karşılığı aldık. Diktiğimiz fidanlar meyve veren büyük ağaçlar oldu” diyor.
BEREKETLİ TOPRAKLAR ÜZERİNDE
Zeytinliğinin bulunduğu Bereketli Mahallesi’nin ismi gibi bereketli toprakları bünyesinde barındırdığını söyleyen Mehmet Bey, yüksek dağların eteğinde yer alması ve temiz havası sayesinde ağaçlarının yüksek aromalı ve lezzetli meyveler verdiğini belirtiyor. 250 dönüm zeytin bahçesinde ‘Manzalina’, ‘Gemlik’, ‘Domat’ ve yerli türde ağaçlarımız bulunduğunu kaydeden Mehmet Uçkuner, “Yıllık üretim kapasitemiz 100 ton civarı. Sıkılan zeytinyağlarımız erken hasat ve natürel sızma olarak farklı krom tanklarda muhafaza ediliyor. Organik gübre kullanmamız, bahçelerimize kimyasal madde girişine karşı olmamız sebebiyle tonajımız dönüm miktarı ve ağaç sayımıza göre görece az kalsa da birinci önceliğimiz kaliteden ve dürüstlükten asla ödün vermemek” diye konuşuyor.
TAĞŞİŞ HALA EN BÜYÜK SORUN
Görev yaptığı yerlerde çok ucuz fiyatlara zeytinyağı alınıp satıldığını gördüğünü paylaşan Mehmet Bey, “Fiyatların, zeytinin üretildiği topraklardan çok daha ucuz olması kafamda bir soru işareti oluşturmuştu. Araştırdığımda, zeytinyağının içine pamukyağı karıştırıldığını ve bu haliyle haksız kazanç elde edildiğini gördüm. Zeytinyağının olması gereken yoğun meyvemsi ve çimeni çağrıştıran kokusu insanlar tarafından ağır bulunduğu için pamukyağı ve diğer ucuz yağlar, kokunun hafifletilmesi için zeytinyağına karıştırılıyordu. Bugün hâlâ zeytinyağı hileli ürünler listesinin başını çekiyor. Oysa kıymetli bir şey, kıymetsiz bir şeyle karıştırıldığında ürünün saflığı bozulur ve ne yazık ki tüketicinin bunun ayırımını yapması çok zor” ifadelerini kullanıyor.
ÖNCE İÇ, ARDINDAN DIŞ PAZAR
Kaliteden ödün vermeyerek zeytinyağı ve zeytin üretip, değerinden satış yapmak için markalaşmaları gerektiğini bildiğini aktaran Mehmet Uçkuner, ekliyor: “Bugüne kadar tüketiciye, yakın çevremiz aracılığıyla ve toptan alıcılarla doğrudan iletişime geçerek ulaştık. Şimdiki hedefimiz kendi bahçemizin ve bölgemizin ürünlerini önce iç, sonra dış pazarda en sağlıklı ve doğal haliyle tüketiciye ulaştırmak. Bunun için çocuklarımla beraber BiOliva markamızın kuruluşunu gerçekleştirdik. Çok yakında e-ticaret kanalıyla satışlarımıza başlayacağız.”
Mehmet Uçkuner