Cumhuriyet Bulvarı No: 82 Erboy 2 İş Merkezi

Türk zeytinyağı, markalaşma ve Antalya

Türkiye’de zeytin ve zeytinyağı sektörünün içindeki herkes marka değerimizi artırarak yurtdışı pazarlarda yerimizi büyütmek ve sağlamlaştırmak gerektiği konusunda hemfikir. Bu tamamen doğrudur, eksiği vardır fazlası yoktur. Sadece altını da güçlü bir şekilde doldurmak gerekir.
Sektörel markalaşma bireysel çabalarla belli bir yere kadar gelebilir. Sürdürülebilirliği zordur, çoğu zaman devamı gelmez, kalıcı olmaz, gerilemeye başlar. Bir süre sonra da saman alevi gibi söner ve kaybolur. (Burada bireyden kasıt, tek kişiden çok tek tek markalar ve şirketlerdir.)
AKSİ HALDE TAŞERONLUĞA DEVAM
Türk zeytinyağının yurtdışında gerçek anlamda markalaşabilmesi ve bunun kalıcı olabilmesi için yukarıdan inme sadece devlet eliyle yürütülen çabalar (her ne kadar çok gerekli olsa da) yeterli olmayacaktır. Sektörün tüm bileşenlerinin bu taşın altına elini koyması, her şeyden önce düşünce tarzını değiştirmesi şarttır.
Mevcut düşünce tarzı ne yazık ki rekabeti yanlış algılamaktadır. Birbirimizle değil, diğer ülkelerle rekabet içinde olduğumuz gerçeğini ortadadır. Komşu fabrikayla, yandaki bahçeyle, diğer markayla veya diğer şehirle aslında rakip değiliz. Esas rekabet İspanya’yla, İtalya’yla, Yunanistan’la, Tunus’la, hatta Güney Afrika’yla, Avustralya’yla olmalıdır. Kendimize çeki düzen veremezsek bu ülkelerin zeytinyağı taşeronu olmaya devam edeceğiz.
DEĞERİMİZİN FARKINA VARALIM
Durumu değiştirmek öncelikle kendi değerimizin farkına varmakla olur. Peki, nedir bizim değerimiz? Yoğun kısmı Gemlik’ten Kilis’e kadar uzanan, Mardin’de, Artvin’de Tekirdağ’da bile zeytin üreten, her bölgesinde kendine has ‘kadim’ zeytin çeşitleri olan bir ülkeyiz biz. Çiftçimiz de sanayicimiz de cesurca ve durmadan üretmeye gönül koymuş durumda. İşte, değerimiz budur!
Bu değeri kabul edip bununla gurur duymamız lazım. “En güzeli bizim buranın yağıdır, diğerleri yenmez” yerine “Her bölgenin kendine göre lezzeti var, yeter ki üretimi ve işlemesi iyi yapılsın. Her bölgemizde ayrı güzellikte zeytinlerimiz ve zeytinyağlarımız var” dememiz lazım. Tabii ki demek yetmez, gereğini de yapmak gerek!
ŞU ÜÇLÜYE YOĞUNLAŞALIM
* VERİMLİLİK: Birim maliyetleri düşürmek ve hacmimizi artırmak için verimliliğimizi artırmamız gerek.
* KALİTE: Pazar değerimizi, tanınırlığımızı artırmak ve talep sürekliliğini sağlayabilmek için kalitemizi artırmamız gerek. Burada şunun altı çizilmeli: Amaç tüm sektörün belli kalite seviyesinin üstünde olmasıdır. ‘Yıldız’ ürün/marka gereklidir ama tek başına yeterli gelmez. Burada hedeflenen ortalama seviyede gerçekçi olup, gerekirse düşükten başlamalı, yavaş yavaş üste çekilmelidir.
* ALGI: İç-dış pazar tüketicileri tarafından şimdi ve devamlı tercih edilebilmek için de haklı ‘Türkiye; Akdenizlidir, zeytincidir, zeytinyağları çok iyidir’ algısını yaratmak ve güçlendirmek gerekir. En önce kendi halkımızın iyi birer zeytinyağı tüketicisi ve savunucusu olmasını başarmak gerekir. Mutfak kültüründe ‘zeytinyağlılar’ adlı bir kısım olan ülkemizde kendi halkımızda bile henüz bu algı tam anlamıyla oluşmamıştır.
Bu çabaların başlangıcında ve devamında birbirimizi tanımalı, desteklemeli ve ‘Türk zeytini ve zeytinyağı’ için beraber hareket etmeliyiz. İşte bu noktada değerlerimizden birini, Antalya’nın zeytinciliğini tanıyalım…
ANTİK ÇAĞLARA DEK UZANIYOR
Antalya, tarım ve hayvancılıkta çok güçlü geçmişi olan bir ildir. Antalya’nın zeytinciliği her ne kadar diğer ürünlerinin yanında fısıltı şeklinde duyulsa da aslında antik çağlara uzanan bir geçmişi bulunmaktadır (Lyrboton-Kome, Termesos vb.) Zeytin ağacının da çok rahat ve keyifli yetişebildiği bir coğrafyaya sahiptir. Toros Dağları’nın eteklerinde farklı rakım ve mikro-klimalarda hem Akdeniz rüzgarlarıyla hem kar sularıyla beslenen büyük bir zeytin nüfusuna sahiptir.
Son yüzyılda Antalya’nın zeytinciliği ekonomik getiri açısından diğer tarım ürünlerinin (turfandacılık-seracılık, narenciye vb.) gerisinde kaldı. Yerel halk kendi ihtiyacı ve aile geleneği gereğince zeytinden hiçbir zaman vazgeçmedi, ama ana geçim kaynağı olarak da öne çıkaramadı. 2000’li yılların başında ücretsiz dağıtılmaya başlanan fidanlarla zeytincilik hamle yaptı. Zeytin ağacı, bahçe sayısı ve işleme tesisleri arttı. Artık rekolte raporlarına göre var senelerinde Türkiye’nin ünlenmiş bazı beldelerine yakın miktarda zeytin ve zeytinyağı üretebiliyor.
HEM ARTILARI VAR HEM EKSİLERİ
Üretilen zeytinlerin önemli bir kısmı diğer bölge tüccarlarına çiğ sofralık olarak satılıyor. Kalan kısım da çoğunlukla yerel tesislerde işlenerek yağa dönüyor. Çıkan zeytinyağının da çoğunluğu yine toptan olarak diğer bölgelere gönderiliyor.
Bölgenin kendine özgü artı ve eksileri var. Zeytincilerinin büyük çoğunluğu başka tarımsal faaliyetlerde de bulundukları için kasa sorunu yok ve zeytin neredeyse tamamen kasalara toplanıyor. Zeytin işleme tesisleri çok sayıda ve yaygın. Genelde toplandıktan sonra bekleme süresi makul ve az. Tarlada dip-baş zeytini ayrımı giderek yaygınlık kazanıyor. Bilinçli budama ve bakım artsa da hala yaygın değil. Makine ile toplama çok az. Tesisler dışında depolama şartları giderek düzelse de yeterli seviyede değil.
ÇOK KALİTELİ, ÖZGÜN KARAKTERLİ
Zeytin çeşitlerine gelince… Antalya’nın da kendine has kadim zeytin çeşitleri var. Coğrafi işaretli ‘Tavşan Yüreği’ (Antalya geneli), çeşit kataloğuna son yıllarda girmiş olan ‘Beylik’ (Manavgat), henüz tescili olmayan ‘Kan Zeytini’ (Döşemealtı), ‘Yağ Zeytini’ (Manavgat) ve ‘Giritli Zeytini’ (Side) en bilinenleri. Bu çeşitler usulüne uygun işlendiği zaman sofralık zeytin ve/veya zeytinyağı olarak çok kaliteli, özgün karakterli ve sağlık bileşenleri yüksek sonuçlara ulaşabiliyorlar.
Özellikle ‘Beylik’ ile ‘Tavşan Yüreği’ zeytinlerinde bölgenin ve bu çeşitlerin potansiyelini gösteren çalışmalar yapıldı. Öncelikle bu zeytinlere olan talep arttı ve üreticilerini memnun etmeye başladılar. Üzücüdür ki kataloğa girmemiş diğer kadim çeşitler akademisyenlerin ve kurumların ilgisini çekmemektedir. Bu çeşitler yavaş yavaş kaybolmaktadırlar.
PERFORMANS HALA YETERLİ DEĞİL
Diğer taraftan, son 25 yılda dikilen zeytin ağaçlarının büyük çoğunluğu ‘Gemlik’. Çiftçiye ‘Yağ Zeytini’ diye dağıtılan ve satılan bu zeytin çeşidinin bölgeye uyumu hala tartışma konusu. Türkiye’nin en kuzey noktalarından birinde fayda gösteren bu çeşidin en güney kesimde ne sonuç vereceği ile ilgili daha önce bir çalışma olmadığı için sonuçlar yaşayarak görülecek. Teselli olarak en azından zeytin ağacı nüfusu arttı diye sevinsek de şimdiye kadar gösterdiği performans yeterli değil.
Çiftçi, ‘Gemlik’ çeşidini yağlık olarak gördüğü için Antalya’daki yağ başarısını değerlendirmek gerekirse, şimdiye kadar yağ verimleri dengesiz ve yağ satış potansiyeli zayıf (düşük aroma vb.). Ağaçlar olgunlaştıkça bu sorunların kaybolacağını ümit etmekten başka yapacak bir şey yok. Durumu erken fark eden bazı çiftçiler, aşılama ile yöreye has çeşitlere döndü. Buna rağmen artık Antalya’nın ana zeytin çeşidi ‘Gemlik’tir.
BROŞÜR DEĞİL, ANSİKLOPEDİ!
Sonuç olarak: Türkiye’nin zeytin ve zeytinyağında ilerlemesi hep birlikte olursak olur. Zenginliğimizi kabullenelim, gurur duyalım ve en iyi şekilde kullanalım. ‘Türk zeytinyağı’ denildiğinde birçok bölge, her bölgede farklı farklı çeşitler, her çeşidin farklı değerlendirme şekilleri akla gelsin. Tek sayfalık bir broşür değil, her sayfası ayrı renkte büyük bir ansiklopedi sunalım. Hepimize kolay gelsin.


Mustafa Fettahoğlu