Dünyanın en eski spor dallarından biri olan ve 2010 yılında UNESCO’nun İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Listesi’ne dahil edilen Kırkpınar Yağlı Güreşleri, 29 Haziran-5 Temmuz tarihleri arasında 659’uncu kez Edirne Sarayiçi’ndeki er meydanında efsane karşılaşmalara sahne olacak. Bu güreşlerle ilgili birçok söylenti var. En yaygın olanı ise şöyle:
RUMELİ’NİN FETHİ SIRASINDA
Rumeli’nin fethi sırasında Orhan Gazi’nin kardeşi Süleyman Paşa, 40 askeriyle, Domuzhisarı da dahil birkaç kaleyi ele geçirir. Birlik geri dönerken, askerler, bugün Yunanistan sınırlarında kalan Samona’daki molalarında güreş tutuşurlar. İkisi yenişemez. Daha sonra bu ikili bir Hıdırellez gününde yeniden karşı karşıya gelirler. Güreş sabah erkenden başlayıp gece yarısı iki güreşçinin ölümüne kadar sürer. Oradaki bir incir ağacının altına defnedilirler. Yıllar sonra arkadaşları aynı yere tekrar geldiklerinde iki pehlivanın gömülü oldukları yerde temiz ve gür pınarların şırıl şırıl aktığını görürler. Bunun üzerine yöre ‘Kırkpınar’ olarak adlandırılır ve ‘Kırkpınar Yağlı Güreş’ geleneği başlar.
GELİŞİGÜZEL YAĞLANMA YOK
Türk halkının dünya sporuna bir armağanı olarak gösterilen bu branşı diğer güreşlerden ayıran ise ‘yağlanma’ ritüeli… Güreşecek pehlivanlar, meydanın uygun bir yerine kurulmuş yağ ve su kazanlarının etrafına toplanarak yağlanırlar. Ama bu iş gelişigüzel yapılmaz. Önce sağ elle sol omuza, göğse, sol kola ve kispete; sonra sol elle sağ omuza, göğse ve sağ kola ve kispete yağ sürülür. Ardından da pehlivanlar birbirlerine yardım ederek sırtlarını yağlarlar.
İBRİK GİTTİ, KAZAN GELDİ
Müsabaka sırasında çayıra-çimene düşüp vücutlarındaki yağları silinen pehlivanlar, rakiplerinden ve hakemden izin alarak güreşe ara verip meydanda dolaşan ibrikçilerden yağ isteyip dökünebilirler. Rakibinin yağlanma niyetiyle dinlendiğini sezen pehlivan, arkadaşının kispetinin kasnağından çekerek onu güreşe davet edebilir. Kırkpınar’da 1945’e kadar yağlanma meydanda gezen ibrikçiler aracılığıyla yapılırken, o tarihten sonra, (Şevket Ödül’ün teklifiyle) başpehlivanların, içine sıfır asit zeytinyağı doldurulan kazanların başında önce kendini, sonra rakibinin sırtını yağlama usulü getirilmiş.
SEYAHATNAME’DE DE YAZIYOR
Evliya Çelebi, ‘yağlanma’ ile ilgili olarak ünlü Seyahatname’sinde, “100-150 pehlivan kispetlerini giyip sarı şiri rugen yağıyla yağlanıp adem ejderhası gibi apul apul birbirlerine aslan gibi sarılıp temaşacılara pehlivanlıklarını göstererek kesme, şirazi, kesebent, terskepçe, pişkabza, yanbaşa, Cezayir sarması, boğma, karakuş oyunlarını icra ederek alay köşkü dibinden geçerler ve taraf-ı padişahiden birçok ihsan ve taltif olunurlar” der. Ama bu yağın ne tür bir yağ olduğunu söylemez.
SADECE KIRKPINAR’A ÖZEL
Günümüzde diğer güreşler normal bitkisel yağlarla (mısır, ayçiçek) yapılırken, Kırkpınar’da sadece zeytinyağı kullanılıyor. Bunun en temel nedeni ise zeytinyağının asit oranının düşük olması, göz yakmaması, güneşten koruması ve cilt için faydalı olması. Öyle ki, yağlanmak pehlivanların bazen hayat boyu vazgeçemedikleri bir alışkanlık haline geliyor. Zeytinyağını tedavi aracı olarak da kullanılıyor. Güreş sırasında burkulan veya fazla yorulan yerlerini zeytinyağı ile ovarak ağrıyı ve acıyı gidermeye çalışılıyor. Ancak zeytinyağının vücuttan çıkması bir hayli zor. Dolayısıyla herkesin bir ‘banyo arkadaşı’ var!
Geçmişin emanetini geleceğe taşımanın gururuyla pehlivanları bir kez daha kardeşlik, centilmenlik ve yiğitlik düsturuyla buluşturacak olan ‘yağlı güreşin olimpiyatı’ Kırkpınar’a şimdiden selam olsun.