KONUK YAZAR
FATMA GÖK-GAZETECİ
Köklerimize dönüş: Zeytinyağı kültürünü yeniden hatırlamak
Ülkemiz zeytin gen kaynakları bakımından zengin bir potansiyele sahip.
Ege başta olmak üzere Akdeniz, Marmara ve Güneydoğu Anadolu’da zeytinyağı üretim faaliyetleri oldukça yoğun.
Türkiye’nin 7 coğrafi bölgesinden biri olan Karadeniz, zengin bir bitki örtüsüne sahip ama zeytin ve zeytinyağı dendiğinde akla en son gelen yerlerden biri.
Peki, neden?
Uzun zamandır cevabını merak ettiğim soruya nihayet netlik kazandırmak için rotamı bu yıl Karadeniz Bölgesi’ne çevirdim.
Bugüne kadar 27 ülke gezmiş, her gittiği coğrafyanın zeytinyağını tatma fırsatı bulmuş biri olarak Karadeniz’de bölgeye özgü zeytinyağı tadabilmek için tabiri caizse yana yakıla zeytinyağı aradım ancak ne yazık ki aradığımı kolayca bulamadım.
Oysa bundan çok değil, 3 yıl önce Karadeniz Bölgesi’nde 6 asırdır yetiştiği bilinen zeytin çeşitlerinin Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı Zeytin Gen Bankası’ndan temin edilerek Trabzon’da bir bahçe oluşturulduğunu ve koruma altına alındığını duymuştum.
Ayrıca, Ege Bölgesi’nde yüz yıllarca hüküm sürmüş İyon Medeniyeti’nin en önemli kültür merkezi olan Milet’in Karadeniz kıyılarında, özellikle Trabzon, Sinop ve Kırım’ı da kapsayan koloni kentleri kurarak muhteşem bir güce ulaştığını da biliyordum.
ARADIĞIM YAĞI ARTVİN’DE BULDUM
Tüm bunların bugünkü Karadeniz yaşam şekline etki ettiğini ve en azından halkın zeytinyağı tüketim kültürüne aşina olduğunu düşünüyordum.
Karadeniz’de 12 il gezdim ama gezim boyunca gözlemlediğim zeytinyağının bu bölgede unutulmaya yüz tuttuğu ve tüketilmediği yönünde oldu.
Gittiğim esnaf lokantalarında ya da aktarlarda bölgeye özgü zeytinyağına rastlamadım, ta ki Artvin’e kadar…
Artvin’de çok özel bir zeytin çeşidiyle, dünyada zeytinyağında üstün lezzet ödülünü almış ilk Türk zeytini olduğu söylenen ‘Artvin Butko’ zeytini ve bu zeytinden yapılan zeytinyağıyla tanıştım.
Yüzde 70’lere varan eğimli arazide, yüksekliği 10 metreyi aşan ağaçlardan elle toplanan ‘Butko’ zeytininin bir kısmı sofralık olarak tüketilirken, kalanı yağ haline getiriliyormuş.
Bu nadide zeytinyağı düşük asit oranı, kendine has aromasıyla oldukça faydalı ve lezzetli.
Yetişmeye müsait bir iklimi olmasına rağmen Karadeniz Bölgesi’nde zeytinciliğin yapılmama nedenlerini araştırdığımda okul sıralarından aşina olduğumuz, iç pazarda ve ihracatta şansı yüksek fındık, çay ve tütün tarımı karşıma çıktı.
HER GÜN BİR KAŞIK İYİ GELİR
Fındık deyince ise aklıma ilk olarak 90’lı yıllarda Fiskobirlik’in içinde bulunduğu kriz nedeniyle elindeki stokları eritmek için yaptığı kamusal kampanya geldi.
O zamanlar fındık ihracatını artırmak için yapılan çalışmalar yanında, iç tüketimi artırmaya yönelik de yoğun bir tanıtım kampanyası başlatılmıştı.
Benim gibi 40’lı yaşlarını sürdüren biriyseniz ilkokul sıralarında önünüze bırakılan bir avuç fındığı hatırlarsınız.
Televizyonlarda ve gazetelerde dönen tanıtım kampanyasının sloganı da kulaklarımda bugün gibi:
“Her gün bir avuç fındık iyi gelir.”
Peki, her gün bir avuç fındık iyi geliyorken bir kaşık zeytinyağı da en az onun kadar iyi gelmez mi?
O günlerde fındık için yapılan bu kamusal çalışma neden zeytinyağı için yapılmıyor?
Özellikle sağlıklı yaşamın neredeyse evrensel bir amaca dönüştüğü günümüzde ve zeytinyağının tüketimi tüm dünyada giderek artış gösteriyorken…
Türkiye’de zeytinyağı tüketim alışkanlığı sadece Ege ve Akdeniz bölgesine özgüymüş gibi bir algı var.
Oysa Türkiye zeytinyağı üretiminde dünya lideri olabilir.
SORUN YETERİNCE ANLATILAMAMASI
Fikrim; ülkemizdeki sorunun zeytinyağının faydalarının ve lezzetinin yeterince anlatılamadığı, tüketim alışkanlıklarımızı “Zeytinyağlı Yiyemem Aman” türküsünün popüler olduğu dönemde kalmış olması ve doğru pazarlama yöntemlerinin kullanılmadığı yönünde.
Zeytinyağı doğanın altın iksiri…
Faydaları saymakla bitmiyor.
Aynı zamanda ülkemiz için ekonomik, tarımsal ve kültürel bir zenginlik.
Ülkemizde bu kuvvetli aktörün geliştirilmesinde ve tüketilmesinin teşvik edilmesinde gerekli özenin gösterilmediği ortada.
Tarım Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere, üretici, ihracatçı ve akademisyenlerden oluşan zeytinyağı sektörü bir bütün halinde, zeytinyağı kültürünün ülkemizin önemli bir parçası olduğunu hatırlatmalı ve “Tüketimi nasıl artırabiliriz?” konusunda çalışma yapmalı.