İsyancı ruhunun da etkisiyle 19 yaşında Amerika’ya gidip diş hekimliği okuyan, yıllarca ABD Ordusu’nda görev yapan Emine Çatalbaş Colin, emekli olduktan sonra eşi Mark’la birlikte köklerine geri dönmek üzere Türkiye’ye gelmiş. Bir Ege turunda gördüğü terk edilmiş uçsuz bucaksız zeytinlikler onda yeni bir ufuk açmış. Sonrası mı? Onlar anlattı, biz dinledik…
Hikayemiz ilham alma ile başladı, Muğla’nın Milas ilçesi bizlere gerekli desteği verdi. Tabii ki bunu verirken köklerinde yatan eski uygarlıklara başkentlik yapmış bir şehir olması bile yeterliydi. Bölgenin zeytin dünyasına yön vermis olması ve 800-bin yaşlarına dayandırılan ata ağaçları da bizlere neyle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyordu.
Ağaçlarımızı incelediğimizde bölgenin en zengin ve köklü çeşidi olan ‘Memecik’ dikkatimizi çekti. Diğer çeşitlere göre besleyici ve sağlık verileri daha fazla olan, ayrıca kendisine has acılık ve meyvemsilik barındıran, antioksidan açısından da hep bir adım önde olan ‘Memecik’ değerlimiz oldu. Kaldı ki tesadüf olmadığını hızlıca bize bildirdi. Avrupa Birliği tarafından coğrafi işaret alarak doğru yolda oldumuza dair mesajını iletti.
ŞAŞIRDI, HEYECANLANDI, MEYDAN OKUDU
Kurucumuz Emine Çatalbaş Colin ise bu olacaklardan habersiz Çorum’da doğdu, İstanbul’da büyüdü, ama bir yerde düşünceleriyle uyuşmazlık yaşadı ve bunlara çözüm bulmak için Amerika’ya taşındı. ABD Ordusu’nda başarıyla tamamladığı diş hekimliği görevinin akabinde kendi polikliniği açarak Kuzey Kaliforniya’ da yaşamaya başladı.
Şu anki kurucu ortağımız Mark Colin’le tanıştıktan sonra birbileriyle olan enerjileri Emine Hanım’ı tekrardan köklerine, kendi topraklarına itti.
Mark bu konuda ona karşı koşulsuz destek sunuyordu. Türkiye’ye yaptıkları ziyarette, “Bu topraklarda neler yapabiliriz?” diye düşündüler. Güzel ülkemizin her köşesinde onları farklı estanteneler karşılıyordu. Muğla Milas’a geldiklerinde onları etkileyen farklı bir duygu yaşadılar. Zeytin ağaçları onları bu kadar etkilerken, bazı tarlaların ise kurtarılmayı bekleyen bir esir, keşfedilmeyi bekleyen gizli bir hazine olması onları duygulandırdı. “Tamam buradan başlayabiliriz” dediler. Emine Çatalbaş Colin, daha sonra bu durumu, “Şaşırdım, heyecanlandım ve meydan okudum” diye belirtecekti.
HAYALDİ, KISA SÜREDE GERÇEĞE DÖNÜŞTÜ
Akıllarındaki planı nasıl hayata geçirebileceklerini düşündüler ve alanında uzman kişilerle iletişime geçerek en baştan, her şeyiyle özel bir zeytinyağı üretmek için kolları sıvadılar. Sordular, araştırdılar ve hayalleri olan dünyanın en kaliteli zeytinyağını üretmek için gerekli süreci değerlendirdiler. Yollar erken hasat ‘Memecik’ hasadına çıkıyordu. Ama kaliteli sonuç, kaliteli ekip ve ekipmanlarla mümkün olabilirdi. Bunun bilincinde olarak A’dan Z’ye tüm sürecin başında durdular ve ortaya ‘Oro di Milas’ markasını çıkardılar.
Böylece ‘Oro di Milas’ hayali gerçek oldu ve bir şişe zeytinyağı almak için gerekirse bin dereden su getirdiler. ‘Oro di Milas’ da onların bu zahmetlerini karşılıksız bırakmadı. Ekstra erken (sadece ekim ayında yapılan) hasat ve ‘Memecik’in harika dünyasına zarar vermeden hasat-işlem arasında maksimum 3 saat bulundurmak için tesisi tarlalara 15 dakika mesafede kurdular. Alışılmış kuralları bozdular ve ‘Memecik’i hiçbir şekilde havasız bırakmadan, hızlıca eleyerek, en kaliteli zeytinleri seçerek işlem yapmaya başladılar.
İLK ÇAYLAK YILINDA DÜNYADA SES GETİRDİ
Sonuç mu? Tabii ki istenildiği ve hedeflenildiği gibi daha ilk çaylak yılında dünyada ses getiren bir ürün oldu. Los Angeles’ta, New York’ta, Japonya’da, Atina’da, Londra’da ve Türkiye’de altın madalya, sınıfının en iyisi vs. ödülleri aldılar.
Şimdilerde, emeklerine şahitlik etmek isteyen herkesi, Milas’ın Bafa-Selimiye bölgesindeki tesislerine gezmeye, ‘Oro di Milas’ dünyasını tanımaya ve bu eşsiz lezzeti tatmaya davet ediyorlar.