Cumhuriyet Bulvarı No: 82 Erboy 2 İş Merkezi

Tahsin Ayhan’ın öyküsü de aslında diğerlerinden çok farklı değil… 2014’te eşi Damla Atasoy Ayhan’la birlikte bir zeytinyağı tadım ve farkındalık eğitimine katılmış. O güne kadar zeytin ve zeytinyağı konularında tüketici vasfı dışında ne bir bilgisi, ne de ilgisi varmış. Ne olduysa o eğitimden sonra olmuş. Hani zeytincilikte ‘aşılama’ diye bir işlem vardır ya, işte sanki ona da bundan yapılmış. “Yıllardır kurumsal hayat içinde kök salan gövdemin üzerinde artık bir zeytin çeşidi aşılı halde. Biraz da latife katarak kendi kendime, ‘Demek gövdede de hafiften bir ‘Delice’lik varmış ki, bu kadar sağlam oldu bu aşılama’ diyorum. Bu vesileyle hayatımın her aşamasında olduğu gibi zeytinyağına uzanan yolculukta da emeği ve desteğiyle hep yanımda olan oğlum Ege’min annesi sevgili eşime ne kadar teşekkür etsem az. Özellikle tasarım ve markalaşma süreçlerindeki katkıları olmasaydı bu derece içimize sinen bir sonuca ulaşamazdık” diyor.

GİTTİ, 2 YIL OKULUNDA OKUDU

Aldığı o ilk eğitim sonrasında neyi nasıl yapabileceğini uzun uzun düşünmüş. “İzlemem gereken yol nasıl olmalı, nereden başlamalıyım, kısa ve orta vadede neler yapabilirim?” sorularına kafa yormuş. Uzun yıllar denetim firmalarında çalışmış ve işini mevzuata, yani kitabına uygun yapmış biri olarak, zeytinyağı üretimini de bu şekilde gerçekleştirmeye karar vermiş. Ve bu fikir yolculuğunun başlangıcında belirleyici rol oynamış. Zira başka türlüsü ne karakterine, ne de mizacına uygunmuş. “Başlamak bitirmenin yarısıdır” demiş ve başlamış. Yıllar sonra tekrar sınava girmiş ve Balıkesir Üniversitesi Edremit Meslek Yüksekokulu Zeytincilik ve Zeytin İşleme Teknolojileri Bölümü’nde okumaya hak kazanmış. Bu 2 yıllık süreçte işin hem teorisini, hem de pratiğini öğrenmiş.

HER ŞEYİ KİTABINA UYGUN YAPTI

“Kitabına göre öğrenmek isteyen daha ne ister? Okulun bana kattıklarının değerini her geçen gün yaşadığım tecrübelerle şimdi çok daha iyi anlıyorum. Bugün ne biliyorsam, neyi doğru yapabiliyorsam en başta dostum ve hocam Dr. Mücahit Kıvrak, Zeytincilik Enstitüsü Müdürü Dr. Tuba Öncül Abacıgil, Dr. Gonca Sakin ve okulda olmamasına rağmen özellikle duyusal analiz konusunda akademik düzeyde bilgi birikimine sahip uluslararası tadım uzmanı Birsen Pehlivan’a borçluyum. Zeytinyağı çok özel ve kıymetli bir ürün, ama doğru üretirsen. ‘Kötü zeytinyağı’ diye bir şey yok, ‘Doğru üretmediğin ya da üretemediğin zeytinyağı’ var. Üretmek de bahçeden başlıyor. Nasıl ki, çürük bir portakaldan güzel bir portakal suyu elde etme imkanı yoksa aynı şey zeytinyağı için de geçerli. Çünkü naturel sızma zeytinyağı üretiminde de fiziki ve mekanik işlemler dışında hiçbir şey yapılmıyor. Dolayısıyla zeytin meyvesinin bahçedeki sürecini iyi takip etmek ve sağlıklı bir zeytin üretmek zorundasınız. Zeytin tarımını doğru yapmalısınız. Toprağı besin elementleri yönünden takip etmelisiniz. Ağaçların bakımını, sulamasını, gübrelemesini ve gerekirse ilaçlamasını doğru zamanda ve oranda yapmalısınız. Doğru zamanda ve doğru yöntemle hasat etmelisiniz. Zaman geçirmeden ve doğru şartlarda sıkıma sevk etmelisiniz. Doğru koşullarda sıkmalı, depolamalı ve ambalajlamalısınız. Bu kadar çok doğrudan herhangi birinde yapacağınız tek bir yanlış diğer tüm doğrularınızı alıp götürür. Bu arada iklim de hep lehinize olmalı. İşte doğru zeytinyağı üretimi böyle bir şey” diye konuşuyor.

ÖZELLİKLE LATİNCE İSİM SEÇTİ

Tahsin Bey’in üretimde üçüncü senesi. ‘Edremit-Ayvalık’ çeşidi ağaçlara sahip Pelitköy’deki tek bahçeden gelen kendi zeytinlerini soğuk sıkım yöntemiyle sıkıyor. Sezonda değişmekle birlikte 1-1.5 ton kadar üretiyor ve sadece erken hasat çalışıyor. Olgun hasat yapmıyor. Sadece koyu renk cam şişede 500 ml olarak ambalajlıyor. Eş-dost 5 litre teneke isterse onlara özel veriyor. (O da alır almaz koyu renk cam şişelere bölmelerini ve ağızlarını sıkı sıkı kapatmalarını tembihleyerek.) Markasının adı, ‘Per’Olivas’. “Zeytinden, daha doğrusu zeytin tarafından” anlamına geliyor. İsmi özellikle Latince olsun istemiş. “İtalya ve Yunanistan zeytinyağları ile kora kor rekabet edebiliyor olmamız gerektiğini düşünüyorum. Tabii ki rekabet şartlarımız eşit değil! Üretim ve pazarlama konularında çokça dezavantajlarımız var ama kastettiğim rekabet, kalite anlamında daha ziyade. Son yıllardaki uluslararası yarışmalarda ülkemiz markalarının aldıkları ödüller arttıkça da bu düşüncemin hiç de haksız olmadığını görüyor ve gurur duyuyorum. Yarın öbür gün rekabet şartlarımız eşitlendiğinde enternasyonal dillere uygun olan bir marka sahibi olmanın avantaj olabileceği düşüncesiyle seçimimi bu doğrultuda yaptım” ifadelerini kullanıyor