Zeytin ağacı, meyve versin vermesin, ağaçlar arasında her yönüyle en büyük saygınlığa sahip olan ağaçtır.
Romalı tarım yazarı Columella, 2 bin yıl önce, “Zeytin bütün ağaçların birincisidir” diyerek, bu değerlendirmeye destek vermiştir.
Yaşının saptanması kolay olmasa da 2 ya da 3 bin yıl yaşadığı ve kendini sürekli yenileyerek yaşlanmanın önüne geçtiği için zeytine ‘ölümsüz ağaç’ denildiğini herkes bilir.
Bu ağaç için başka bir yığın üstün nitelikler kullanmak olasıdır elbette!
Onun için:
Zeytini ve zeytinyağı ile insanlara sağlıklı ve uzun bir yaşam verdiği için ‘yaşam ağacı’…
Üretkenliği, barışçılığı ve gövdesindeki estetik kıvrımlar nedeniyle ‘kadın ağaç’…
Tüm kitaplı dinlerde kutsanması nedeniyle ‘kutsal ağaç’…
Binlerce yıllık geçmişi olduğu için ‘mitolojinin görgü tanığı’ yakıştırmaları yapılabilir.
Doğa bu ağaca büyük bir ayrıcalık daha tanımış, onu binlerce yıllık yaşamında sürekli zeytin üretme şansıyla ödüllendirmiştir.
Zeytin ağacının egemenlik alanı Akdeniz’dir.
Eskiden bugüne, Akdeniz’de yerleşmiş olan tüm uygarlıklara ‘Zeytin Uygarlığı’ denmesi bundandır.
Fransız yazar George Duhamel’in, “Zeytin ağacının vazgeçtiği yerde Akdeniz biter!” sözü de, Zeytin Uygarlığı’nın Akdeniz olduğunu gösteren güzel bir sözdür.
Zeytin ağacının kutsallığı, onun bir kadın olması yanında, üretken ve doğurgan bir anne olmasıyla da açıklanabilir elbette.
Evet, zeytin ağacı bir kadındır!
Eğer kadın olmasaydı insanlığa binlerce yıldır dalıyla barış, zeytini ve zeytinyağı ile sağlık, gövdesindeki ayrıntılarla da kadınsı bir estetik sunabilir miydi?
“Zeytinden başka hiçbir ağaç tek başına insanın tüm ihtiyaçlarını karşılayamaz” der, Halikarnas Balıkçısı’nın manevi oğlu Prof. Dr. Şadan Gökovalı.
Gerçekten de, zeytiniyle karın doyurur, yağıyla sağlık, ışık ve güzellik verir, dalında barış vardır, gövdesindeki kadınsı kıvrımlarda da çekicilik ve gizem!
Sadece dalındaki zeytin ve zeytin içindeki altın sıvı bile bu ağacın kutsal sayılmasına yeterlidir aslında.
Ama çok daha fazlasına sahiptir zeytin ağacı!
Zeytin ağacına biraz felsefi açıdan bakılırsa, onun basit bir ağaç olmadığı, ağaçtan çok öte bir canlı olduğu düşünülebilir.
Onun biraz insan, biraz ağaç ve biraz da tanrı olduğunu söylersek yanlış yapmayız herhalde.
Öylesine gönlü bol bir insandır ki, hani, sanki köklerinden bir kurtulabilse tüm dünyayı hem zeytin ağacıyla, hem de iyilikle doldurur gibi gelir bana!
Zeytin ağacını saygınlığının en yücesine çıkaran en somut şey, onun altın sıvısı kabul edilen zeytinyağıdır.
Zeytin tanelerinden damlayan bu sıvı, insana uzun yıllardır sağlık ve uzun bir ömür dışında gecelerin aydınlığını da sunmuştur.
Eğer zeytinyağı olmasaydı binlerce yıldan beri insanlar evlerini ve mabetlerini nasıl aydınlatırlardı?
Kendisi de bir kadın olan zeytin ağacı, antik dönemden bugüne en büyük iyiliği kadınlara yapmıştır.
Zeytinyağı saf olarak veya bazı bitkilerle aromatize edilerek güzellik malzemelerinde kullanılmış ve binlerce yıldır kadınlarımızın moral kaynağı olmuştur.
Mitolojik dönemin tanrıça ve perileri, zeytinyağının yoğun kullanıldığı güzellik ve sağlık salonlarını mekan tutmuş ve onun sayesinde kapıda bekleyen sevgililerinin yüreklerini hoplatmışlardır.
Bir de zeytin delicesinin yağı vardır ki, sadece Zeus tarafından amforalar dolusu içilmekle kalmamış, tıp tanrısı Asklepios’tan başlayarak, hekimlerin kullandığı temel ilaçların başında gelmiştir.
Zeus’un neden delice yağı içtiği konusunda bir ipucu vereyim:
Sabah akşam peri kızlarının peşinde olmasını delice yağına bağlayanlar var!
Bugün nasıl ki, tıp adamları en büyük ilaç olarak zeytinyağını görüyorsa, binlerce yıl öncesinin tıp adamları da, Mısır’da ve eski Yunan Asklepionlarında hastalıkları zeytinyağıyla iyileştiriyorlardı.
Bergama Asklepionu’nun kapısında bulunan, “Burada vasiyetler açılmaz” sözü, orada kullanılmakta olan zeytinyağının hastaları iyileştirdiğinden -dahası zeytinyağının ölüme meydan okuduğundan- esinlenilerek yazılmış antik bir sözdür.
Elimizde zeytinyağı gibi bir kutsal sıvı varken ve insan vücudunun tüm ihtiyaçlarını zeytin ve zeytinyağı ile karşılamak mümkünken, nasıl oluyor da ülkemizde zeytinyağı tüketimi bu kadar az oluyor, anlamak imkansız!
Dileriz bir gün, doğanın bize sunduğu üç kutsala gereken değeri veririz!
Zeytin ağacını ve zeytinlik alanları koruruz.
Zeytin ve zeytinyağını bugünkünden çok daha fazla kullanırız.