Ebru Karakaş, İstanbul Üniversitesi İktisat mezunu. Uzun yıllar inşaat sektöründe çalışmış. Erol Karakaş ise New York Üniversitesi’nde ekonomi ve finans okumuş. Yurt içi-dışında tarımsal yatırım ve faaliyetlerinin yanı sıra yurt dışında endüstriyel baharat işletmeleri var. İkisi de doğa, temiz deniz ve sağlıklı beslenme konularında susmayan dünya vatandaşlarından. Boş zamanlarında denize çıkıp çöp toplamayı seviyorlar. Yaşama dair her şeye sosyal sorumluluk açısından bakma huylarından vazgeçmiyorlar. Aynı zamanda da güzel lezzetler peşinde koşup, farklı farklı mutfakların farklı farklı yeme-içme kültürlerini bol bol deneyimliyorlar. Favorilerinin başında da çok sevdikleri Akdeniz mutfağı, dolayısıyla vazgeçilmezi zeytinyağı geliyor. “Neden Türkiye’de kaliteli, nitelikli bir zeytinyağına ulaşmak çok zor?” düşüncesi, İzmir Dikili’de karşılarına çıkan özel bir zeytin vahası ve beraberinde titizlikleri, hayata duruşları dolayısıyla son 6 yıldır da ‘zeytinci’ olmuşlar. Vakıflar’dan kiraladıkları Beylikçiftliği’nde (Aterna Zeytin Çiftliği), Dikili ya da antik adıyla Aterneus’tan (halk dilinde Aterna) yola çıkarak markaları ‘Aterna’yı oluşturmuşlar.
BİN 600 YAŞINDA AĞAÇLARI VAR
Karakaş çifti diyor ki: “Aterna her ne kadar bizim hiç büyümeyen bebeğimiz olsa da geçmişi çok eskiye dayanıyor. Toplam bin 66 dönümlük alanda yüzde 80’i 200 yaş üstü 14 bin 300 ağaç bulunuyor. Hatta bin ile bin 600 yaş civarında 120 ağacımız neredeyse tüm tarihe hakim, koca gövdesi ve kollarıyla bizleri izlemeye ve meyvelerini sunmaya devam ediyor. Aşkımızın geçmişi ise 8 yıl öncesine dayanıyor. Bu işe ilk başladığımızda zeytin hakkında bilmediklerimiz bildiklerimizden o kadar çoktu ki! Öncelikle bu işin profesyonellerinden danışmanlık almaya başlayarak adımlarımızı attık. Bununla beraber, ‘Bu işi dünya standartlarında en iyi nasıl yapabiliriz?’ diye okuduk, eğitimlere katıldık. İlk zeytinimizi sıkıp tadına baktığımızda şaşırdık. Aroma çok güçlüydü. ‘Acaba kendi kendimize gelin güvey mi oluyoruz?’ dedik ve yağımızı detaylı bir analize gönderdik. Oleik asit değeri 0.3 çıktı. Neredeyse kusursuzdu. Çok mutlu olduk ama ne yapacağımızı bilemiyorduk. 15 ton yağımız vardı! O dönemde Vedat Milor’un başkanlığında 10 gurmenin yer aldığı bir zeytinyağı paneli düzenleneceğini tesadüf eseri öğrendik. ‘Biz de katılalım, ne kaybederiz ki?’ dedik. İki şişe doldurduk, etiketledik ve yolladık. Ne logomuz var, ne şişemiz var, kurumsal hiçbir şeyimiz yok. O dönemde ofisimizi değiştiriyoruz ve öyle bir iş yoğunluğumuz var ki, irtibatta değiliz. Aradan epey bir zaman geçti. ‘Ne oldu şu yağ yarışması, bir araştıralım’ dedik ve düzenleyen insanlara ulaştık. Aldığımız cevap fantastikti: ‘Siz nerelerdesiniz, birinci oldunuz, ulaşamadık size…’ Bu cevaptan sonra dedik ki, ‘Biz doğru bir şey yapıyoruz, yolumuzdan şaşmayalım.’ Türkiye’de ne kadar cam üreticisi varsa konuştuk, şişeler baktık. Beğenemedik… İtalya’dan aldık. Haliyle biraz masraflı oldu bizim için ama içimize sindi. Sonrasında da kuru ve soğuk sıkım için makinemizi aldık. Bu arada, ‘Çiğ yağ da elde edebilmeliyiz’ diyerek, makinemizin tasarımını geliştirdik. Şu anda el değmeden soğuk sıkım çiğ yağ yapabiliyoruz.”
SADECE SEVGİLERİNİ KATIYORLAR
Zeytinyağının hileye çok açık bir ürün olduğunu, herhangi bir kimyasal işlem yapılıp yapılmadığını öyle tadarak anlamanın mümkün olmadığını söylüyorlar. “Dolayısıyla üreticinizi tanımanız lazım. Biz yağ analizlerimizi internet sitemizde yayınlıyoruz. Organik üretim yaptığımız için her sene numunelerimize toprak, su, yaprak analizi yaptırıyoruz. Alman organik sertifika kuruluşu CERES’le çalışıyoruz. Yüzde 0.01 oranında bile kalıntı veya kimyasal varsa sertifikanızı iptal ediyorlar. Dolayısıyla biz ürünlerimize sevgimiz dışında bir şey katmıyoruz” diye de ekliyorlar.
FENOL YASAL OLARAK YAZILMALI
Bir de önerileri var: “Zeytinyağı baştan sona bir şifa kaynağı. İçinde bulunan polifenoller alzheimerdan kansere, kalp rahatsızlıklarından şekere kadar birçok hastalıkla savaşmamızda eşsiz bir silah. Ağaç yaşlandıkça bu polifenoller artıyor. Dünyada bir ilki gerçekleştirerek, Zeytincilik Enstitüsü tarafından onaylanmış yaşlı ağaçlarımızı gruplayarak zeytinlerini ayrı toplayıp, ayrı sıkıyoruz. Ve bunları 4 yıldır ABD’ye analize yolluyoruz. İstatistiki bilgi arşivi yapıyoruz ve bu ürünlerin sahip olduğu özellikleri müşterilerimizle, takipçilerimizle paylaşıyoruz. İnancımız o ki, her zeytinyağı etiketinde fenol oranları da yasal olarak yazılmalı.”
ARACILAR DEFTERDEN SİLİNDİ
Bu işin hoşlarına gitmeyen yanı ise tüketiciye ulaşma sorunları… Ürünlerin saflığını fiyatlara yansıtmama çabasıyla aracı firmaları ve marketleri tamamen defterlerinden silmişler. Sadece kendi sitelerinden ve bahçelerindeki küçük dükkanlarından satış yapıyorlar. Müşteri kitleleri için, “Türkiye’deki gurmeler ve sağlığına düşkün soğuk sıkım, saf zeytinyağı meraklıları” diyorlar. Instagram ve Facebook günlük yayınlarında zeytin, zeytinyağı ve diğer ürünlerinin sağlık, tarih ve genel kültür olarak bilgilerini takipçileriyle sürekli paylaşıyorlar. Yani bir mini zeytin ve sağlık kütüphanesi oluşturmuşlar. Son olarak, “Gücümüz yettiği sürece, elimizden gelen en iyi şekilde zeytinyağı, zeytin, sabun ve zeytin yaprağı çayı üretmeye devam edeceğiz. Sarı kantaron yağımızı listemize yeni ekledik. Bakarsınız yakın gelecekte yeni şeyler de ekleriz” mesajı veriyorlar. Atalarımızdan miras bu ölümsüz ağaca anaç duygularla sahip çıkıp, “Bu dünyaya bizim de bir katkımız oldu” diyebilmenin kıymetini bilen üreticilerin sayısının artması dileğiyle…