Doğa aşığı iki dostun tutku dolu hikayesi
Ayvalık coğrafi işaretli ‘Montis’, doğa aşığı iki dostun, toprağa-tarıma olan ilgisiyle başlayan ve gerçek zeytinyağı üretimiyle devam eden tutku dolu bir hikaye. Her ikisi de inşaat mühendisliği kariyerlerinin yanında zeytin ve zeytinyağına gönül vermiş. Her yıl hasat döneminde dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar Ayvalık’ta buluşuyorlar. Ortadoğu, Asya ve Avrupa’nın ardından iş yaşamına Türkiye’de proje yöneticisi olarak devam eden Hakan Elmalı’nın en büyük hayallerinden biri de Ege kıyılarında, denizi tepeden gören, üzerinde zeytinlik ya da bademlik almak, üzerine de bir taş ev yapmakmış. 2011’de bu amaçla Ayvalık civarını gezerken, Kazdağları’ndan poyrazı alan, Ege Denizi’ne doğru eğimli Kocatepe Mevkisi’ndeki 30 dönüm bahçeyi görür görmez aşık olmuş. “İşte hayalimdeki yer burası” demiş. Ancak zeytin hakkında hiçbir bilgisi yokmuş. Zaman içinde işçisi, köylüsü, ziraat mühendisi, fabrika sahibi, marka sahibi, üniversite hocası, tadım uzmanı, dernek başkanı vs konuştukça ve bu konuda yayınlar takip edip kitaplar okudukça çok şey öğrenmiş. Neyin doğru, neyin yanlış yağıldığını görmüş. Tesadüf bu ya, üniversiteden sınıf arkadaşı, 20 yıldır Rusya’da inşaat mühendisliği ve yöneticilik yolculuğuna devam eden Uluç Ergin de aynı yıl benzer bir yatırım yapmış, toplamda 100 dönüm iki ayrı yer almış. Yolları bu kez Ayvalık’ta kesişen Elmalı ve Ergin, zeytin için güçlerini birleştirmişler. Tam 5 yıl süreyle zeytin üretimini, bakımını, zeytinyağı yapımını gözlemleyip öğrendikten sonra, kendi markalarıyla devam etme kararı almışlar. Haziran 2017’de ortaya ‘Montis’ çıkmış
TEK BAHÇEDEN TESCİLLİ ZEYTİNYAĞI
Hakan Bey, “Montis, Latince’de ‘tepeden, dağdan, zirveden gelen’ demek. Hem bahçenin konumunu, hem de zeytinyağının üstün kalitesini temsil ediyor. Logosunu İstanbul’da bir tasarımcıya yaptırdık. Şişe ve teneke ambalajlarındaki etiket tasarımı için ise ABD’de uluslararası yarışma açtık. Gelen 90’a yakın çalışma arasından Brezilyalı bir tasarımcının eserinde karar kıldık. Tek yaprak ‘tek bahçe’yi temsil ediyor. ‘Özel harman’da ise üç yaprak var. O da benim bir ve Uluç Bey’in iki olmak üzere toplam üç bahçe. Yaprağın yeşil rengi hem orijinal yaprağın rengine, hem de erken hasat zeytinyağı ilk sıkıldığında çıkan yağın rengine benziyor. Öyle on binlerce ağacımız yok. Toplamda bin 500 kadar. Tamamına yakını Ayvalık yağlık. Bana ait tek bahçedekilerin 18’inci Yüzyıl’da bölgeye gelip yerleşen Rumlar tarafından dikilmiş olduğu söyleniyor. 200 yıllık olabilirler. Küçük ölçekli, butik bir işletmeyiz. Yıllık kapasitemiz 8-10 ton. Erken hasat ettiğimiz mahsulü en son teknolojiyle donatılmış, tüm hijyen ve kalite standartlarını titizlikle uygulayan Ayvalık’taki seçkin fabrikalarda sıktırıyor ve depoluyoruz. Satış mağazamız yok. Web sitesi ve sosyal ağlar aracılığıyla tüketiciye ulaşmaya çalışıyoruz. Öte yandan, bazı özel pastane, otel ve restoranlarda satış reyonu ya da standımız var. Az olsun, öz olsun, bir de yavaş olsun” diyor.
KARBON AYAK İZİNİ DE DENGELİYORUZ
Amaçlarının gittikçe hızlanan, yüzeyselleşen ileri teknolojinin getirdiği koşuşturmadan bir nebze olsun uzaklaşmak, hayatı ve anı tadına vararak yaşamak ve yaşatmak olduğunu dile getiren Hakan Elmalı, şöyle devam ediyor: “Teknik insanlar için bu çılgın görünen adımı atmamızda, yıllardır insanlığın hizmetine kazandırdığımız yapılardaki bize düşen karbon ayak izi payını dengelemek sorumluluğu da yatıyor. Ayrıca, günümüzde ekonominin lokomotifi ve klasik yatırım aracı haline gelen beton yığınlarına bir alternatif olduğunu da görmek ve göstermek istiyoruz. Ana ilkemiz sürdürülebilirlik, yaşam amacımız da bizden sonra geleceklere bir şeyler bırakabilmek ise zeytinden daha güzel bir yatırım olamazdı. O zeytin değil mi ki; onlarca-yüzlerce değil, binlerce yıldır var olmuş, nesilleri beslemiş. Ne bilge bir ağaç ki; gözünün önünde medeniyetler kurulmuş, yok olmuş, yenileri gelmiş, o ise aynı yerinde öylece bereketini sunmaya devam ediyor. Sırf bu yüzden, kesmek köklemek şöyle dursun, her bir zeytin ağacının önünde saygıyla eğilmeliyiz. Biz de ağaçlarımızın bakımına ve hasata bu felsefeyle yaklaşıyor, hem teknolojinin sunduğu imkanlardan hayatı kolaylaştıran çözümleri kullanıyor, hem de gelenekselden kopmadan, emek ve özveriden kısmadan çalışıyoruz. En büyük yardımcım eşim Serra. Kendisi dededen üçüncü nesil peynir imalatçısı. İzmir esnafı merhum Reha Sümer’in kızı. 2015’te evlendik. Aslında bu bir bakıma kahvaltıların ayrılmaz ikilisi zeytin ve peynirin evliliği! Şimdi hem babasından kalan peynircilik işinde kardeşlerine yardım ediyor, hem de zeytin ve zeytinyağı konusunda tanıtım ve pazarlamada bana yardımcı oluyor.”
HEDEFTE BİR DE BUTİK OTEL VAR
Hakan Elmalı, hedeflerini ise şöyle sıralıyor: “En doğru şekilde, en yüksek kalitede zeytinyağı üretmek. Zeytinyağı kalite yarışmalarında ödüller almak. Ürün yelpazemize zeytin ve sabunu, çeşnili zeytinyağını eklemek. Tüketiciyi zeytinyağı konusunda bilinçlendirmek için farklı şehirlerde tadım eğitimleri düzenlemek, onları gerçek zeytinyağıyla buluşturmak. Yüklü miktarda zeytinyağı kullanan restoran, otel gibi işletmelerin en azından kusursuz yağ tüketmesi için onları da bilinçlendirip teşvik etmek. İleride bahçemize 10-12 odalı, hasat döneminde ve yılın geri kalanında doğa tutkunlarının gelip dinleneceği, doğayla iç içe vakit geçirebileceği, kendi zeytinlerini elleriyle toplayıp yağlarını alacakları bir butik otel yapmak. Son iki yıldır kendi bahçemizde düzenlediğimiz, ilkinde 30, ikincisinde 70 kişi olduğumuz hasat şenliklerini daha geniş katılımla yaparak tarıma ve toprağa olan ilgiyi artırmak, çocuklara toprağı sevdirmek. İhracat da düşünüyoruz ama henüz atılmış bir adım yok. Önce yarışmalara katılıp, kalitemizi ödüllerle tescil ettirmek istiyoruz.”