Her ne kadar yazdan sonbahara geçisin tatlı serin zamanları olsa da ekim-kasım ayları aslında heyecanlı telaşların en güzel yaşandığı zamandır.
Ölmez ağacın meyvelerini insanlığa ve sevenlerine sunduğu bereketli aydır.
Yaz boyunca güneşle olgunlaşan meyveler, sonbaharın yağmurlarıyla tatlanır.
Hem sofralık, hem de yemelik zeytin/zeytinyağı heyecanla sıkıma gideceği günü ve kavanozlarda tatlanacağı zamanı bekler.
Sabırla olgunlaşmış bu doğanın mucizesi meyve sıkılmak için aynı sabrı gösteremez, fazla bekletilmeyi sevmez.
Gün ışığıyla birlikte dallarından taptaze toplanır zeytinler…
Fazla bekleyip acımasın, asit oranı yükselmesin, tüketenler keyif alsın ister kendisinden!
Eğer siz de benim gibi yemelik zeytini evde hazırlayanlardansanız bizler içinde ayrı bir telaş başlar.
Özenle seçilen danelerden kırmalık, çizik ve uzun vadede salamura olup yenilecekse çatallanarak hazırlanır zeytinler…
Zeytini kırarken evin içini dolduran o enginar, çimen, çağla badem kokusu sizi her defasında doyumsuz bir kırma işlemi için motive eder.
Derin derin içinize çekersiniz o kokuyu…
Bende inanılmaz bir mutluluk hormonu vesilesidir bu koku her daim.
Daha çok kırma zeytin hazırlıyorum.
Çizik zeytini de tercih ederim ki geç dönsün, kışın eşle dosta şenlenen sofralarda yerini alsın diye…
Zeytinyağının şifa özellikleri antik çağlardan beri biliniyor.
Günlük yarım yemek kaşığı zeytinyağı tüketiminin kalp-damar sağlığı başta olmak üzere kanser, alzheimer gibi çağımızın kronikleşen birçok hastalığını önlediği ve bu rahatsızlıklardan ölüm oranlarını ciddi anlamda düşürdüğü bilimsel çalışmalarla ispatlandı.
Hatta son yıllarda hepimizi etkisi altına alan Kovid-19’a karşı, içerdiği ‘skualen’ maddesinden dolayı tedavi edici özellikleri üzerinde de bilimsel çalışmalar yoğunlaştı.
Sağlığımız için bu kadar yararlı bir meyve suyu elbette mutfaklarımızın baş köşesinde her daim yerini koruyor.
Ben de aslen Egeli biri olarak Ege lezzetlerine aşina ve aşık biriyim.
Benim mutfağa ilgim erken yaşlarda başladı.
Özellikle köylerde büyüklerimizin, atalarımızın yaptığı lezzetler o zamanlarda bize hem farklı gelir, hem de yeri gelir çok iştahlı yiyemezdik.
Şimdilerde o lezzet sırlarının dolu olduğu mutfakların kıymetini daha iyi anlayabiliyorum.
Hatta o reçetelere yeniden ulaşabilmek için büyüklerimize, köyün en yaşlılarına sormaktan imtina etmiyorum.
Çaput aşı, börülce terturlama, teğek aşı, tirit adları sıkça duyulan lezzetlerden sadece birkaçı.
İç Ege ile kıyı Ege mutfağı birbirinden zaman zaman farklılıklar gösterseler de damaklara hitap eden ortak lezzetleri de çok.
Güveçler, bakır tencereler, kazanlarda odun ateşinde pişen enfes lezzetler, hazırlanan kışlıklar, eski melamin ve çinko tabaklarla bezenmiş şen sofralar…
Şimdi o reçetelere ulaşıp orijinal tariflerine sadık kalarak bir sonraki nesle aktarmak misyonum oldu.
Bilge Ağaç dergisiyle de bunu daha çok okuyucu ve seven kitlesine aktarmanın keyfi ile heyecanı her sayımızda daha da doruğa ulaştı.
Aynı zamanda sektörden pek çok isimle tanıştık, kaynaştık, yeni ve daha keyifli güzel projeler için mutabık olduk.
Zeytinin, zeytinyağının, şen sofraların, ananelerimizin devamı dileklerimle…
Keyifli okumalar olsun.