Cumhuriyet Bulvarı No: 82 Erboy 2 İş Merkezi

KONUK YAZARLAR
PROF. DR. RENAN TUNALIOĞLU-ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ TARIM EKONOMİSİ BÖLÜMÜ
PROF. DR. MÜCAHİT TAHA ÖZKAYA-ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ BAHÇE BİTKİLERİ BÖLÜMÜ

(*) Bu yazıda, zeytine ömür vermiş iki akademisyenin kaleminden, zeytinin anavatanında, Cumhuriyet’in 100’üncü yılında zeytinciliğin gelişmesiyle ilgili bilgilere yer verilmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yılında zeytincilik (1923-2023)

Dünyada üretilen bitkisel yağ miktarının yaklaşık 200 milyon ton, bunun 3 milyon tonunun zeytinyağı olduğu, üretilen zeytinyağının yaklaşık yüzde 70-75’inin üretici ülkeler tarafından tüketildiği, Türkiye’nin ise bitkisel yağ ihtiyacının 2 milyon ton civarında olduğu, bunun da 200 bin tonunun zeytinyağı ile karşılandığı bilinmektedir.
Bu veriler ışığında günümüzde zeytinyağının hem dünya, hem de Türkiye’nin bitkisel yağ ihtiyacını karşılayabilecek kadar yeterli olmadığı anlaşılmaktadır. Çünkü zeytincilik coğrafi kısıtlılık nedeniyle dünyada her bölgede yapılamamaktadır. Genel ekonomi prensipleri gereği, zeytin-zeytinyağı gibi dünyada az üretilen mal-hizmetler her zaman değerlidir ve değerli olacaktır.
Bu çalışmada, dünyada zeytincilik açısından özel bir coğrafyada bulunan Türkiye’nin, Cumhuriyet’in ilanının 100’üncü yılında, 1923-2023 döneminde zeytincilik politikaları, bu politikaların ekonomiye (üretim ve ticaret) ve sosyal yaşama (sağlık, kültür, beşeri sermaye) etkisi bazı önemli kriterler dikkate alınarak kısaca değerlendirilmiştir.
Türkiye, zeytin ağacının anavatanı olan Yukarı Mezopotamya’nın içinde yer aldığı için gen kaynakları açısından oldukça zengindir. Zeytinin, Anadolu topraklarında 4 bin yıl önce kültüre alındığı düşünüldüğünde, toplam 6 bin 23 yıldan bu yana bu topraklarda adaptasyonunu tamamlayarak, ekolojiye uyum sağladığı bilinmektedir. Diğer yandan, Anadolu topraklarında yapılan zeytinciliğin günümüzdeki en büyük mirasının zeytin tarımı yapan çiftçilerin kanaatkârlıkları ve sabırları olduğunu da vurgulamak mümkündür.
NELER YAPILDI?
Atatürk tarafından kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde ilk tarım politikaları İzmir’de Cumhuriyet’in ilanından önce 17 Şubat 1923’te toplanan I. İktisat Kongresi’nde çiftçinin belini büken Aşar Vergisi’nin (yıl, 1925) kaldırılması kararıyla başlamıştır. Bu dönem tarımın tüm faaliyet alanlarında olduğu gibi zeytin-zeytinyağı politikalarının da başlangıcı kabul edilmektedir ve ilk müdahaleyi kanuni boşlukların giderilmesi oluşturmuştur. Çünkü her zaman olduğu gibi o dönemde de ülkede yapılan zeytincilik ve zeytinyağı imalatının üretim ve ticaretin artırılması için bazı kanuni düzenlemelerine gerekli olacağı bilinmektedir.
Zeytinliklerle ilgili ilk kanuni düzenlemeler 10 Haziran 1929’da kabul edilen 1528 Sayılı Yabani Ağaçların Aşılanması Hakkındaki Kanun’dur. Bu kanunun birinci maddesinde, boş arazide belirli bir parça halinde bulunan yabanî ağaçların aşılanması vilâyetlerin müsaadesine, devlet ormanlarındaki yabani zeytinlerin aşılanması ise İktisat Vekâleti (Tarım Bakanlığı) uhdesine verilmiştir. Kanunun 26’ncı maddesi uyarınca aşılanan ağaçlar zeytin ise zeytinlik içinde tâsirhane (yağhane) tesis etmek hükümetin iznine tabi tutulmuş, aksi halde işletmeye açılan tâsirhane faaliyette bulunamaz hükmü düşülmüştür.
Daha sonraki yıllarda, Tarım Bakanlığı tarafından hazırlanan ve Bakanlar Kurulu’nca 7 Mayıs 1937 tarihinde TBMM’ye arzı kararlaştırılan Mahsuldar ve Yabanî Zeytin Ağaçlarının Aşılanması ve Zeytin Mahsullerinin İyileştirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı, Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkındaki 3573 Sayılı Kanun’un 26 Ocak 1939 tarihinde yürürlüğe girmesiyle hem de Atatürk’ün sağlığında zeytinciliğin adeta altın devrini yaşamasına ilk adım olmuştur.
Bu dönemde zeytin ağaç sayısındaki inanılmaz artışlar rakamlara yansımıştır. Çünkü zeytincilik söz konusu bu kanunlarla yeryüzünde ilk var olduğu topraklarda koruma altına alınmış, atadan-dededen gelen kadim bilgilerle teknolojik bilgilerin yoğrulması ve zeytinciliğin bir kültür olarak gelecek nesillere aktarılması ve sadece iktisadi bir değer olarak değil, doğayı ve sosyal yaşamı koruyup geliştiren bir faaliyet alanı olarak Türk halkı tarafından korunması sağlanmıştır. Diğer yandan uzun yıllık bir ağaç meyvesi olan zeytin, tarihin her döneminde bulunduğu bu coğrafyadaki yerleşiklerin çok farklı işleme teknikleriyle gıdadan sağlığa ve kozmetiğe kadar çok sayıdaki temel ihtiyaçlarını karşılamıştır.
Bu süreçte bu topraklarda bazı zeytin ağaçlarının üstün özellikleri fark edilmiş ve vegetatif olarak çoğaltarak yeni bahçeler tesis edilmiş ve yeni çeşitlerin oluşumu başlatılmıştır. Bu çeşitlerin bir kısmı yöresel çeşit özelliklerini muhafaza ederken, bazıları da insan eliyle yaygınlaştırılmıştır. Zeytin ağacının meyvesinden elde edilen ve dünyanın en önemli gıdası olarak kabul edilen zeytinyağının içerdiği ve sağlık açısından çok değerli olan minör bileşenlerin bahçeden sofraya kadar olan süreçte kaybolabildiği tespit edilmiş (zeytinyağının minör bileşenlerinin miktarları ve oranları üzerine ekolojik faktörler, toprak, bakı ve iklim vb.) çeşitlerin etkileri olduğu konusu tartışılmaya başlanılmıştır. Böylece gen kaynaklarının önemi fark edilmiş, bu farkındalık gen kaynaklarından kendi ekolojisinde ve çeşit özellikleri muhafaza edilerek elde edilen Türk menşeli zeytinyağlarının kimyasal içeriği (kimyasal analiz) yanında tadım özellikleri (duyusal analiz) dikkate alınarak coğrafi işaretle korumaya alınmış ve Türk zeytinyağları dünyadaki kalite yarışmalarında derece almaya başlamışlardır.
NELER YAPILAMADI?
Atatürk’ün sağlığında yasal mevzuatla kanunlaştırılan zeytinciliğin korunması, farklı sektörlerin yasal olmayan faaliyetleriyle doğru bir biçimde uygulamak bir yana adeta değersizleştirilmiştir. Zeytincilik, zeytin yetiştiriciliği ya da zeytin tarımı, zeytinyağı üretim ve tüketimi ile ilgili ciddi bir bilgi kirliliği mevcuttur ve iletişimin teknolojik olarak gelişmesi bunu devam ettirmektedir. Diğer yandan, zeytinyağını milattan önce sırlı toprak küplerde ağzı kapalı depolayan ve amforalarda taşıyan Anadolu insanı, şimdi onu petrol ürünü olan kimyasal içeren renkli plastik bidonlarda taşımakta ve depolamaktadır. Bu da yetmezmiş gibi zeytinyağında taklit ve tağşiş (hile) yapılarak haksız kazanca devam edilmektedir.
Çünkü üreticiden-ihracatçıya tüm paydaşlar hâlen kaliteli bir örgütlenmeyi başaramamışlardır. Zaten bu nedenle de stoklama/lisanslı depoculuk faaliyetlerindeki sorunlar hala devam etmekte, miktar olarak fazla üretim yapan firmalar olmasına karşın dünyanın kaliteli, ambalajlı, markalı zeytinyağı dış ticaretinde söz sahibi İtalya ve İspanya karşısında yüksek maliyet nedeniyle rekabet edilememektedir. Diğer yandan, kaliteli üretim (olekantal, oleasin, tirozol ve hidroksitirozol gibi polifenoller açısından zengin zeytinyağı) yapan az sayıdaki firma da lojistik sorunlar nedeniyle rekabeti başaramamaktadırlar. Bunu, miktar odaklı üretimde olduğu gibi katma değerli üretim ihracatında da yeterli lobicilik/diplomasi yapılamıyor diye de nitelendirmek mümkündür. Ne yazık ki Anadolu insanı, yani zeytinciliğin yerleşik coğrafyasında yaşayan bu insanlar, zeytincilik konusundaki kadim bilgilerine rağmen çoğu kez bir yürek olmayı henüz başaramamışlardır!
NELER YAPILMALI?
Günümüzde Türkiye Cumhuriyeti’nin var olduğu Anadolu topraklarında yaklaşık 190 milyon adet zeytin ağacının imar ve ihyasının yapan zeytin çiftçileri, bu ağaçlardan elden edilen zeytin meyvesinden yaklaşık 450 bin ton sofralık zeytin ve 200 bin ton zeytinyağı üretmektedirler. Bu çerçevede, sadece üretim yapan çiftçilere değil, tüm diğer paydaşlara, işlenen zeytin ürünlerini iç-dış pazarda satışını yapan tüccar ve ihracatçılar ile tüketicilere önemli görevler düşmektedir. Eli taşın altında olan tüm paydaşlara sunulmak üzere devlet kurum ve kuruluşlarının sahiplenmesi gereken politikaların benimsetilmesi ve sivil toplum kuruluşları desteğiyle başlanan Ar-Ge çalışmalarının tamamlaması için desteklenmesi gerekmektedir. Öncelikle beklenen ve hatta yaşanan iklim değişikliğinin zeytin tarımını kısıtlayıcı olup olmayacağı, çeşitleri ve işlenmiş ürünü nasıl etkileyeceği konusunda dizginlenemez bir şekilde çiftçilerin hayatının bir parçası olması beklenen akıllı tarım uygulamalarına adaptasyon konusunda yeni araştırmaların yapılması gereklidir.
Bu bağlamda, araştırmalarına başlanan ama tamamlanmayan ve zeytincilikte tüm yapısal sorunları içeren envanter çalışmasının çeşit (ki farklı çeşitlerden elde edilen zeytinyağlarının fenolik madde içerikleri, zeytinin olgunluk düzeyi, yetiştiği bölge, sulama, zeytin zararlıları, iklimsel koşullar ve ekstraksiyon yöntemi gibi birçok faktöre bağlı olarak değişmektedir) bazında tamamlanması, mevcudiyeti bilinenden daha fazla olan zeytin çeşitlerinin tespit edilmesi, zeytinde biyotik ve abiyotik streslerinin belirlenmesi, zeytinde su ve besin maddesi eksikliğinin tespit edilmesi, zeytinde dijitalleşme ile verim tahmininin yapılması, zeytin gen kaynaklarının ekonomiye kazandırılması, zeytincilikte seleksiyon ıslahı çalışmalarında desteklerin artırılması, yerel zeytin çeşitlerimizin (meyve ve zeytinyağı) genetik ve minör (sağlık) bileşenlerini de içeren bilgilerin bulunduğu katalogların hazırlanması, zeytin gen kaynaklarının cryoprotection tekniğiyle korunmaya alınması, yerel zeytin çeşitlerinin ismine doğru, hastalıklardan ari, sertifikalı fidan üretiminde sadece fidancıya hizmet verecek olan Invitro zeytin fidanı üretim merkezinin kurulması, toprak işlemesiz zeytincilik, sulamasız veya kısıtlı sulamalı zeytincilik yapılması için ön çalışmaların tamamlanması, fidandan bahçeye, bahçeden fabrikaya, fabrikadan ambalaja ve ambalajdan tüketiciye izlenebilirliğin sağlanması ve sadece üreticilerin değil, tüketicilerin eğitimi, miras yoluyla kalan ya da bakılamayan zeytinliklerin Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından istihdam edilen genç ziraat mühendislerinin özel bir eğitim sonrasında sahada görevlendirilmesiyle ekonomiye kazandırılması gibi birçok öneri sıralamak mümkündür.
Şu an yaşadığımız topraklarda yaşayanlar çıkıp gelseler ve bize, “Evlatlar 6 bin yıldan bu yana ya da 1923’ten bu yana zeytin ve zeytinyağı için bu topraklarda bizden farklı ne yaptınız?” diye sorsalar, “Zoru başardık ama henüz en zoru başaramadık” derdik.
“Kaliteli üretmeyi başardık ama henüz çok farklı üretmeyi ve daha az ülkenin ürettiğini üretmeyi başaramadık” derdik.