İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde İZFAŞ tarafından düzenlenen 10’uncu Ekoloji İzmir Fuarı organiğe ışık tutan etkinliklerde sektörün tüm bileşenlerini bir araya getirdi. Bio-Foundation İsviçre işbirliğiyle gerçekleştirilen Organik Ticaret ve Pazarlama Platformu’nda Türkiye’nin organik gıda üretimindeki ticari değeri konuşuldu. Dünyada yürütülen çalışmaların Türkiye pazarına nasıl dahil edilebileceğiyle ilgili ortak akıl oluşturuldu. Katılımcılar, organik sektöründe önemli bir paya sahip olan Türkiye’nin sektörde aynı zamanda söz sahibi olabilmesi için “sürdürülebilirlik”, “tazelik ve kalite”, “tedarik zinciri”, “marka değeri yaratma” ve “talep yaratma” konularına yönelmesi gerektiği görüşünde birleşti.
DÜNYADA MARKAYA DÖNÜŞMELİ
Türkiye’den AB ülkelerine ihraç edilen ürünlerin kaliteli olduğunun altını çizen Bio-Foundation Başkan Yardımcısı Elisabeth Rüegg, toplam organik ürün ithalatında Türkiye’nin ilk 3’e girdiğini belirtti. Rüegg, “2018’de Avrupa’ya Türkiye’den ithal edilen ürün sayısı 264 bin 218. Bu rakamın üçte ikisi Türkiye’den geliyor. Üçte biri ise Orta Asya ülkelerinden tedarik edilip Türkiye üzerinden geçerek Türk ihracatçıları vasıtasıyla Avrupa’ya ulaşıyor. Bu sebeple Türkiye bizim için hem üretici, hem tedarikçi, hem de ithalatçı konumunda. Sadece üretimde değil, aynı zamanda pazarlamada da potansiyeli mevcut. Kendi içinde zaten eşsiz ürünleri var. Türkiye’nin yalnızca Avrupa değil, dünyada da organik bir markaya dönüşmesini sağlamak istiyoruz” dedi.
TÜM BİLEŞENLER YER ALMALI
Almanya ve Ukrayna Tarım Bakanlıkları arasında yürütülen “Agritrade” isimli çalışmanın Proje Lideri Andre Pilling, 1970-80’lerde başlayan ilk çevreci hareketlerle doğan organik sektöründe AB’de bile mevzuatın 2007’de çıkarıldığına dikkat çekti. Organiğin 40 yıllık zorlu bir süreç sonunda bugünlere geldiğini kaydeden Pilling, organik gıda sektöründe pazar gelişimi için başarı faktörlerini anlattı.
Sadece organik tarımı değil, aynı zamanda pazarı anlamak gerektiğine vurgu yapan Andre Pilling, “Eğer belli bir pazarı ele geçirmek istiyorsanız onun analizini yapın. Gideceğiniz pazara göre ürün geliştirin. Tüketici ihtiyaçlarını iyi değerlendirin. İnsanlar organiği düşündüğü zaman taze ve kaliteli olmasını istiyor. Üreticiyi tanımak gittikçe daha önemli oluyor. Onlar için adil ödeme sistemleri ve sosyal standartlar çok önemli. Ürünlerinizin sürdürülebilir ve izlenilebilir olması gerekiyor. Ne kadar şeffaf olursanız o kadar güven oluşturursunuz. Organik tüketiciler aynı zamanda onlarda bıraktığınız etkiye de bakar. Diğerlerinden farkınız ne? Çevreye, doğaya, insana, üreticilerinize, tedarikçilerinize, kısacası sektörün her bir paydaşına değer vererek yaklaşmanız gerekiyor” diye konuştu.
KÜRESEL ETKİNİN GÖSTERGESİ
Organik ürünlerin süpermarket zincirlerine de dahil edilmeye başladığını dile getiren Pilling, “İyi mi kötü mü tartışılır ama dürüst olmak gerekirse organik pazarını oluşturan lokal yerler artık değer kaybediyor. Ancak pek çok yer süpermarket zincirleri tarafından alınmaya başladı. Bu da bize organiğin son dönemde küresel bir etki yarattığını gösteriyor aslında. Süpermarketler aynı zamanda organik ürünlerde konsept ve farklılık yaratılması için üreticileri zorluyor, böylelikle çeşitlilik artıyor. Tüketici eğilimleri pazarı oluşturan ana unsurdur. Örneğin, Avrupa’da nüfus yaşlanıyor ve insanlar tazeliğin yanında sağlık sorunlarına yardımcı olabilecek işlevsel gıdalara ihtiyaç duyuyor. Bunu değerlendirmek lazım” önerilerini sundu.
GELECEKTE DEĞER KAZANSIN
Tüm faktörlerin yanı sıra ülkenin marka etiketi olmasına da dikkat çeken Andre Pilling, “Ülkenizin çok büyük bir değeri var, bunu markaya dönüştürün. Aynı zamanda Avrupa’ya çok yakın bir pazar ve organik ürünlere duyulan ihtiyaç her geçen gün artıyor. Türkiye bu yüzden bizim için çok değerli bir tedarikçi. Coğrafi konumu elverişli. Tecrübesi var. Artan talebi karşılamak için yatırım yapılırsa, Türkiye’nin küresel organik pazarda büyük bir değer kazanacağını düşünüyorum” şeklinde konuştu.
GENÇLERİN TERCİHİNE ODAKLANIN
OTS Organik Kurucu Ortağı ve Türk Alman Organik Tarım Projesi danışmanlarından Atila Ertem ise organikte gelecek nesle özellikle kulak verilmesi gerektiğini bildirdi, şunları kaydetti: “Odaklanmamız gereken şey gençlerin ne istediği. Suyu yokuş yukarı akıtamayız. Eğer gençler ne yemek istiyorsa bunu organik yapacağız. Bunu yaptığımızda, yani organik ürün üretimini çeşitlendirdiğimizde tüketimi de artırmış olacağız. Biz gençleri anlamakla yükümlüyüz. Çünkü onlar geleceğin tüketicileri. Onların talebini değerlendirirsek gelecekte bir adım öne geçmiş oluruz.”