Onlar, Firuze-Mustafa Çekiç çifti olarak Balıkesir Edremit’e bağlı Altınoluk’ta büyüdükleri için zeytin ağaçlarıyla geçen şanslı bir çocukluk dönemi geçirmişler aslında. Mustafa Bey’in ailesi tarımla, Firuze’nin anneannesi de zeytincilikle uğraşınca bu sektöre dair bilgilerle yetişmişler. Ancak İstanbul’a üniversiteye gidip sonra kurumsal hayata girince doğal yaşama ara vermek zorunda kalmışlar. Zaman geçtikçe kurumsal dünya üstlerine gelmeye başlamış. Üstelik artık işlerinde de oldukça tecrübelilermiş. Osmangazi Üniversitesi Maliye Bölümü mezunu Mustafa Çekiç mali işlerde, Boğaziçi Üniversitesi’nde İngiliz Dili ve Edebiyatı eğitimi alan Firuze Çekiç ise pazarlamada uzmanlaşmış. İçten içe geri dönme hayalleri kurmaya başlamışlar. İnsanların sağlığına hizmet etmek, yıllardır İstanbullulara anlattıkları Edremit Körfezi’nin altını olan zeytinyağını başka bir seviyede tanıtıp bilinci artırmak, belki de bunu dünyaya yayan elçilerden biri de kendileri olmak, yeni nesilleri en sağlıklı yağla büyütmek istemişler. Ve 2017 yılında şartellerin bir anda atmasıyla Balıkesir’e dönmüşler.
EDREMİT KÖRFEZİ’NİN HER YERİNDEN
“Şimdilik kendi zeytinliğimiz yok. Körfezimizin her yerinden herkesle çalışabiliriz. Bu da bir şans bizce. Aslında ilk günlerde her ne kadar ailelerimizden bir şeyler biliyoruz sanıp cahil cesareti ile, ‘Zeytinlik sahiplenelim’ desek de, profesyonel eğitimlere katıldıkça, okuyup öğrendikçe biraz daha donanımlı bir şekilde ilerlememiz gerektiğini anladık. İyi bir şey yapmak istiyoruz ve bu iş aceleye gelmez. Ama bu yolda ilerlerken zaman da kaybetmek istemiyoruz. Paralel zamanda iş hayatları tecrübemizi memleketimizin değerli üreticileriyle paylaşıyoruz. Eğer üretici güzel ürün çıkarıp satışta kötü hissediyorsa biz de onlarla bu şekilde bir takım oluyoruz. Kaliteye ve hasadın gidişatına göre bazen bahçe kiralıyor, bazen ise son ürünü sahipleniyoruz. Kapasitemiz yıl geçtikçe ve müşterilerimiz arttıkça paralel şekilde artıyor. Sahiplenmek istediğimiz ve en sevdiğimiz tip tabii ki ‘Edremit Yağlık’. Sonuçta büyüdüğümüz coğrafyanın lezzetine alışkınız. Bu tipte tek bahçe ürünü bulursak ve kriterlerimize uygunsa kaçırmıyoruz. Memleketimizin yeşil kırmasına ve zeytinyağı sabununa bayılıyoruz. Sabunu öğrendikçe, üzerine okuyup araştırdıkça soğuk yöntem sabunun da hastası olduk. Artık bu konuda o kadar üretkeniz ki, kapasitemizi oldukça artırdık. Müşterilerimiz de dünyanın bu en kaliteli temizlik ürünüyle ilgili çok güzel geri dönüşler yapıyorlar, bu da bizi daha da mutlu ediyor” diyorlar.
AĞAÇLAR DA İNSANLAR DA ÇOK YAŞASIN
Büyüklerinin artık kendilerine birer danışman gibi yardımcı olduklarını, hala birçok şeyin tarihini öğrenmek için onları soru yağmuruna tuttuklarını söylüyorlar. Kardeşlerinin ise bankacılık, pazarlama ve işletme alanlarında destek verdiklerini belirtiyorlar. En sık kullandıkları kanalın sosyal medya, özellikle de Instagram olduğunu kaydederek sözlerine şöyle devam ediyorlar: “Hem bizim tarzımıza, hem de ürünü sunuşumuza en uygunu bu kanal. Hatta stratejiye de burada başladık. Sonra kurumsal yönümüzü yansıtmak için www.viva-olea.com adlı web sitemizi kurduk. Facebook’ta başka bir yaş grubu bulunduğu için bu kanalı da boş bırakmıyoruz. Fotoğrafçılık eğitimi aldığımız için Pinterest’i de hafif hafif işliyoruz. E-ticarette ise N11, Hepsi Burada ve Trendyol’da dükkanlarımız mevcut. Şu an bir markamız var ve fazla dağılmak istemiyoruz. İsim hikayesinde hiç acele etmedik. Hem kendimizi, hem de çevremizi keşfederken gerçek bir ismin bize geleceğini biliyorduk. Zaten pazarlama ve markalaşmada uzmanlığımız da olduğu için çok rahattık ve bir gün naif öykümüzün bir görsele bağlanacağını hissediyorduk. Okuduğumuz kitaplarda Abdullah Soykan’ın araştırmalarını incelerken ‘olea’, yani bu işin çatı ailesinin kısaca ismi çok hoşumuza gitti. Her ne kadar teknik bir adla bu bitkiyi temsil etse de belki de köylü dostumuzla, çiftçi kadınlarımızla, budamacımızla, fabrikacımızla, satışçımızla büyük aileyi temsil ediyordu bu kelime. İstedik ki; hem ağaçlarımız, hem de ona gözü gibi bakan insanlar çok yaşasınlar. İşte burada da birçok dilde bu anlama gelen ‘viva’ kelimesi geldi aklımıza. Bizi ve hikayemizi bilen arkadaşımız Volkan Çetin de bunu modern çizgilerle logolaştırdı. Kısa süre önce Otizmli Bireyleri Destekleme Vakfı’yla işbirliği yaptık ve bu hikaye de resmen logodan çıktı. Logomuzu bez çantaya bastırdık. Derneğe destek olmak ve tek kullanımlık plastiğe karşı doğayı destekleyen duruşumuzu çantamızı beğenen kitleyle paylaşıp çoğaltarak iyi bir adım daha atmanın heyecanını yaşıyoruz.”