Tasarımda zeytin kokusu
Bir market reyonunda özensizce, gelişigüzel yapılmış zeytinyağı ambalajları dikkatimi çekince başladı her şey. Özellikle ambalaj tasarımı konusunda branşlaşmaya başladığım dönemde bir grafik sanatçısı olarak alışverişten daha çok raflardaki ürünlerin ambalaj ve tasarımlarını didik didik edercesine inceliyor, hatta alışveriş yapan diğer müşterilerle sohbet arası anketler yapıyordum: “Neden bu markayı aldınız?”, “Bu üründe hangi renk olmalı?”, “Ambalajda neleri okuyorsunuz?” Bazen terslendiğim de oluyordu tabii ancak aldığım bilginin değeri yanında tokat yesem umursamazdım sanırım (eğer kadın ise)...
Zeytinyağının özensiz tasarımlarına, onun bu bahtsızlığına çok içerlemiş olmalıyım , eşim beni, reyonun ortasında yüksek sesle, “Şu rezalete bak, koskoca firmaların, markaların özensizliğine bak” diye arka arkaya öfke ve sitem dolu cümleler kurarken buldu. Daha doğrusu, iki reyon öteden sesime gelmiş şaşkınlıkla. Benim sitemim karşısında, “O halde ne olması gerekiyorsa sen yap da görsünler” , hafiften gaz verircesine. Ertesi gün ofisime gittiğimde aylarca süren bir uğraş başladı benim için. Bir yandan sadece zeytinyağı için teneke ve şişelere tasarımlar yaparken, diğer yandan da zeytini araştırdım.
“İlk nerede yetişmiş?”, “İlk kimler sıkmış zeytini?” derken, mitolojik hikayelerine kaptırdım kendimi. İlk yaptığım tasarımlar zeytin, dal, ağaç, yapraktan damlayan yağ vs iken bu hikayelerden aldığım ilhamla zeytinin görselliğinin arkasında beni hayran bırakan asil bir rolü olduğunu öğrendim tarih sahnesinde. Bir meyveden, bir yağdan, dallı yapraklı bir ağaçtan çok; bir kişilik, bir kahraman, ana, baba, dost, kralların tacı, Olimpos’ta bir tanrıçanın ödülü, Sina’da bir tanrının sözü ve Mekke’de yemini, bir kıyametin ardından yeni yaşamın müjdecisi olduğunu ve dahasını öğrendim, hala da öğreniyorum.
Peki, ne işe yarıyor bu öğrenme? Ya da soruyu abartırsak, “Ne ilgisi var şimdi tanrının yeminiyle, kişilikle, taçla filan zeytinin?” Bizler tüketici olarak raftaki ürünlerin sessizlik içinde öylece durduğunu sanırız. Cansız, ruhsuz, kağıttan, plastikten ya da tenekeden yapılmış ambalajlar... Oysa ki, profesyonel bir tasarımcının elinden çıkmış her tasarımın bir hikayesi ve bu hikayeyi anlatan bir dili vardır. Ben her tasarım öncesinde ürüne önce kişilik veririm. Tüketicisinin onu anlayabileceği ve kabul edebileceği, ürünün hedef kitlesine endekslenmiş bir kişiliktir bu.
Geleneklerini, tarihini, dilini, inançlarını, kültürel strüktürü, yaşam biçimi ve alışkanlığını içeren bir kişilik... Sonra, kurguladığım bu kişiliği görselleştirme süreci başlar. Tasarımda kullanacağım yazı tipi, renkler, doku, motif, desen, fotoğraf veya illüstrasyon gibi bütün tasarım elemanlarını ambalaj yüzeyine dağıtırım. Tabii gelişigüzel olmaz bu uygulama. Bazen markanın logosu, bazen de küçük bir gramaj bilgisi saatlerce bir oraya bir buraya sürüklenir durur. Metinler ya da bir motif defalarca renk değiştirir. Ürün, ambalaj ve tasarımı sayesinde kişiliğine olabildiğince hatasız kavuşuncaya kadar yüzlerce defa denerim.
Hani demiştim ya, “Bizler raftaki ürünlerin öylece ruhsuz durduğunu sanırız...” İşte o ambalaj, üzerinde ruhunu hissedene kadar sürecek bir çalışmadır. Benim için tasarım bazen birkaç saat, bazen de günler, hatta haftalar... Birkaç yıldır çeşitli üniversite, STK’lar ve fuarlarda seminer ya da söyleşi yapıyorum. Konu, tasarımda zeytin kokusu... “Tasarım hiç zeytin kokar mıymış?” diye de başlıyorum konuşmaya. Dokunma, koklama, tatma gibi duyularımızın çalışması, ilgili organların kimyasal tepkisiyle oluşan ve beynimizin bize sunduğu algısal hislerdir. Detayları biliyorsunuzdur...
Bizim asıl ilgilendiğimiz şey tasarımın kokması veya bize bir duygu hissettirmesi değil mi? Aslında ne kadar garip, algı sistemimizin bir tadı veya kokuyu hissetmesi için tatmamız ya da koklamamız gerekmiyor! Bazen oturduğumuz yerde bunumuza çok sevdiğimiz bir kurabiye kokusunun gelmesi veya dilimizde tadının oluşması ya çevremizde bizi etkileyen bir görsel (renk ya da desen olabilir) ya da anlık bir özlemdir. Öyle ki, bu algı sistemimiz Afrika’nın göbeğindeki Kongo ormanlarında bile burnumuza mis gibi zeytinyağı kokusu getirebilir.
O an fark edemeyiz ama sadece saniyenin onda biri kadar sürede çevremizde gördüğümüz bir renk, zeytine ya da yaprağına benzer bir cisim bilinçaltı algımızda bu tip bir his uyandırabilir. Bunu hepimiz yaşıyoruzdur herhalde? Peki, bunun tanrının yeminiyle, taçla, kuşla ve de tasarımla ne ilgisi var? Bir gün özel bir tasarım hazırladım. Üstünde hiç zeytin, yaprak, dal ya da ağaç olmayan, rengarenk, dikey olarak yan yana sıralanmış şeritler... Bir meslektaşım, “Pijama” diye takılarak eleştiri yapmış ve “Kim satın alır bunu?” demişti. Birisi aldı! Ona, “Tüm tasarımlar içinde neden bu?” diye sorduğumda dedi ki, “Bir an gözümde canlandı, bir zeytinlik ve burnumda keskin bir zeytinyağı kokusu...”
Bunun gibi yaşadığım onlarca örnek verebilirim. Tasarım zeytin kokar mı hiç? Bana göre zeytin, insanlara hissettirmek istediklerinizi yaşatabileceğiniz sayılı ürünlerden biri, hatta en güzeli... Yaşamış binlerce şair, on binlerce şiirle aşkı anlatmışlar bin yıllardır, hepsi kendince yorumlamış. Nefret, azap, sevgi, hüzün, mutluluk, keder ve dahası... Kimi de memleketini anlatmış ya da kedisini, ineğini, bir çınar ağacını... Tasarım da şiir gibi, öykü gibi, destan gibi bir hikayeyi, bir duyguyu anlatmaktır bence. Düşünün! Bir tanrı onun üzerine yemin ediyor. Anadolu’nun ve Yunanistan’ın bilge filozofları onun gölgesinde keşfediyor bütün sırları ve hevesle anlatıyor öğrencilerine. Birçok efsanede yaşıyor tarih boyunca... Hele tadı! Onlarca çeşit ağaçtan ayrı lezzette zeytinler ve yağlar aklımızı başımızdan almıyor mu? Zeytinsiz bir kahvaltı düşünemiyoruz bile.
Binlerce yıl kandillerde gecemizi aydınlatan, meyvesinden yaprağına kadar insanoğluna sağlık sunan, kralların tacı, kahramanların elbiselerini süsleyen de zeytindi değil mi? Bakmayın birkaç cümleyle geçiştirdiğime, zeytinin sadece mitolojik öyküleri dahi binlerce sayfa yazmakla ancak anlatılabilir. Şu durumda böylesi asil bir meyveyi ve yağını insanlara hak ettiği şekilde sunmak nasıl sıradan olabilir? Sadece yapraktan damlayan bir yağ ile veya klişeleşmiş ağaç figürleriyle anlatmak mümkün mü zeytinin hikayelerini? Bir dostumuzu tanıştırırken veya anlatırken onun adının yanı sıra mesleğini, nerede yaşadığını, ailesini, nelerden hoşlanıp neleri sevmediğini dahi anlatıyorsak eğer, zeytini öylece geçiştirebilir miyiz? Yani binlerce yıllık asil bir yaşamı, “İşte bu da bizim zeytinyağımız” diye bir cümlede ifade edebilir miyiz?
Bunu başarmak adına uzun yıllardır bir markaya değil de, sadece zeytinyağına özel tasarımlar hazırlıyor ve bir koleksiyonda bunları müşterilerime sunuyorum. Elbette istisnai olarak nadiren bir markanın hikayesiyle bütünleştirdiğimiz tasarımlar da var ancak kişisel olarak düşüncem şöyle: “Hangi marka, zeytinin hikayesinden daha güçlü bir vizyona sahiptir?” ya da “Hangi marka, zeytini olduğundan daha muhteşem gösterebilir?” Son söz olarak... Demiştim ya, “Tasarım zeytin kokar mı hiç?” Elimizde binlerce sayfaya sığmayan yüzlerce hikaye, yaşanmış öykü, efsane ve tarih varken bırakın tasarımın zeytin kokmasını, damağında tadını bile hissetmeli insan. Öyle anlatabilmeliyiz zeytini de, yağını da...
KİMDİR?
1970 de Adıyaman Besni’de doğdu. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Bölümü’nü bitirdi. 1998’de çevresinin ve eşinin ısrarları sonucu yöneticisi olduğu reprodüksiyon firmasından ayrılıp kendi grafik tasarım ofisini kurdu. 2002’ye kadar yurtiçi ve yurtdışında yüzlerce kurumsal tasarıma imza attı. Askerlik dönüşü 39 yıldır yaşadığı İzmir’de artık Egeli olmanın verdiği duyguyla zeytinyağı konusunda tarihsel süreç, nitelik ve üretim üzerine araştırmalar yapmaya, bu ürün için kavramsal ambalaj tasarımları hazırlamaya başladı. Farklı tasarım anlayışıyla kısa sürede zeytinyağı üreticisi ve ihracatçısı firmaların dikkatini çekti. Halen Türkiye’de ve dünyanın birçok ülkesinde 300 kadarı zeytinyağı ürününe hazırlanmış binden fazla ambalaj tasarımı market raflarında alıcısıyla buluşuyor. Sanatçının ambalaj tasarımı dahil hayata geçmiş 2 binden fazla grafik tasarım çalışması, sayısız ödülü var. Aynı zamanda dünyada ilk ve halen tek ambalaj tasarım koleksiyonuna sahip.