Ürüzgâra yazılan mektuplar
Bilge Ağaç dergisinin bu sayısı için editörün yazı talebine, “İçime sinecek bir yazı çıkarabilir miyim bilemiyorum” cevabımın ‘yazar kaprisi’ olarak algılanmasından korkup dururken; yıllar yıllar öncesinden gelen ‘bir selam’ bana ilham perisi oldu.
Nasıl bir selammış bu?
Siz deyin “Başa düşen saksı”, ben deyim “Esmeralda’nın Noturdam’ın Kamburu’na” verdiği bir tas su…
Ya da uyanıkken görülen bir düş…
Yoksa, Pirsultan’a atılan gül müymüş?
Hadi, “Başıma saksı düştüğünden” hareketle yazalım.
Ve bu yazı “Ürüzgâra yazılan bir mektup” olsun.
Bu yüzden iş bu yazıyı ciddiye almasanız iyi olur!
ZEYTİNCİLERİN GÜZ SANCILARI
Zeytincilerin güz umutları/umutsuzlukları, sancıları ilkbahardan başlar:
“Zeytinler yeterince çiçek açacak mı?”
“Yeterince çiçek açsa bile meyveye dönecek mi?”
“Meyveler sinek ve benzeri zararlılardan ne kadar etkilenecek?”
Egeli zeytinciler, zeytinlerin meyvelerine erken ve fazlaca güvenip, o güven ve keyifle ikinci evliliklerini yapıp, bu ‘masum’ hesapları yanlış çıkıp üzün her iki eşi birden boşayacaklar mı?
Baharda zeytinler ve bütün ağaçlar, şeftaliler, üzümler, hatta hepsi de ‘iyi’ olan armutlar bol bol çiçek açmışlar ve arkasından aynı bollukta meyveye durmuşlardı.
Yaz boyunca zeytin sineği ve başka haşerelerin danelere zarar verebileceği sancısını zeytinlere astığımız tuzaklarla savuşturmuştuk.
Güz yağmurları erken yağarsa ne büyük nimet!
Zeytin daneleri iri, canlı ve verimli olur.
Ağaçlar geçtiğimiz senenin yorgunluğunu atıp gelecek yıllara hazırlanır.
Daneler iri, ‘sofralık’ oranı fazla olacağı için gelir artar.
Ayrıca yağ verimi fazlalaşır.
Bahardan sonra aylarca beklenen yağmur, bu güz Miletos’a erken yağdı ama yetersizdi.
İlk yağmurdan sonra ne bulutlar geldi geçti üstümüzden hep damlasızdılar.
Uzun bir aradan sonra tekrar yağan yağmurlar, zeytin danelerine fazla bir şey söyleyemedi.
Ve daneler kavruk kaldı.
KİMLER AĞLADI, KİMLER GÜLDÜ?
Peki; zeytin hasadı türkülerle mi yapıldı, ağıtlarla mı?
Kimler ne kadar ağladı, ne kadar güldü?
Hasadın edebiyatı ile zeytincilerin hasat ‘sancısı’ arasında, parıltılı kürsüler, loş ve ılık kafeler, başı dumanlı yüce dağlar ve zeytin yüklü kamyonların gittiği yollar kadar mesafeler var.
Yağmurun erken yağdığı yıllarda zeytin daneleri iri olurdu.
Çevrede sofralık zeytin işlemesi yeni başladığı ve az işlendiği için bizim zeytinler kamyonlarla kuzeye taşınırdı.
Her güz, kamyonlar zeytin taşır ve ben boyuna onu düşünürdüm.
Acısıyla, tatlısıyla, yoksulluğuyla, bereketiyle bir sezon daha böyle bitti.
Diğer zeytincilerin o ‘masum’ hesaplarının sonucu ne oldu, kimler ne kadar ağladı, ne kadar güldü bilemiyorum.
Hasatlar bitiyor, zeytinlere yeni gelen mevsimlerin gerektirdiği bakımlar yapılıyor, yeni sezonlar başlıyor.
Beşparmak Dağları’ndan kocaman, kan kırmızısı aylar doğuyor, batıyor.
Ben ise boyuna onu düşünüyorum.