Cumhuriyet Bulvarı No: 82 Erboy 2 İş Merkezi

Zeytinyağı pamuk yağına karşı: Osmanlı’da mahlut yağlar meselesi (1)

“Zeytinyağının ya da herhangi bir gıda ürününün bir yabancı maddeyle karıştırılması her zaman hilekârlık ve sahtekârlıktır. Karıştırılan madde (pamuk yağı) sağlıklı bir madde olmadığı için karıştırmaya hiçbir zaman izin verilmemelidir. Karıştırılan madde sağlıklı bile olsa yine de cenabettir. Gıda maddelerine başka şeyler karıştırmak hükümet tarafından alınan tedbirler ve Osmanlı kanunlarıyla kesinlikle yasaklanmıştır. Zeytinyağı, Osmanlı Devleti’nin en önemli ürünlerinden olduğu gibi güney ülkeleri ahalisi zeytinyağını çoğunlukla gıda olarak tükettikleri için Osmanlı ahalisi tarafından gıda olarak kullanılmaktadır. Bu yüzden bu maddenin saflığını korumak mecburiyeti hükümetin görevleri ve hukukundan kaynaklanmaktadır. Pamuk yağının bir miktarı yabancı ülkelerden geldiğinden dolayı hükümetin aldığı tedbirleri değiştirmesi gerekmez diye düşünüyoruz. Ticari çıkar meselesine gelince… Bu konu (sıhhiye) meclisin (in) görevi dışındadır. Ama şu denebilir ki ticaret halis ve saf maddelerin değiş tokuşundan oluşur ve hileli maddelerin alışverişi hiçbir yer meşru ticaret sayılamayacağına göre yabancı maddelerle karıştırılmayı yasaklayan tedbirler meşru ticareti ihlal etmez.” (2)
SORUNUN ÖZÜNÜ YANSITIYOR
Meclis-i Sıhhiye-i Umumiye’nin (Halk Sağlığı Meclisi) 25 Temmuz 1887 tarihinde hazırladıkları kararnameden alınan yukarıdaki parça, karıştırılmış yağlarla ilgili sorunun özünü çok iyi yansıtmaktadır. Zeytinyağı dünya genelinde 19’uncu Yüzyıl’ın ikinci yarısından itibaren özellikle pamuk yağı ile karıştırılarak farklı ülkelerde piyasa sunulmaya başlanmıştı. İspanya, Fransa, İtalya, Yunanistan, Osmanlı İmparatorluğu gibi zeytinyağı üreticisi ve gıda olarak tüketicisi olan ülkeler karışık yağlarla ilgili farklı politikalar uygulamışlardır. Bu yazının amacı, dünya zeytinyağı üretimi ve ticaretini dönüştüren bu sürecin izlerini Osmanlı İmparatorluğu’nda takip etmek, üreticilerin ve merkezi idarenin verdiği tepkileri, aldığı önlemleri incelemek ve bu konularda ne kadar başarılı olduklarını değerlendirmektir. Ancak Akdeniz coğrafyasında yaşanan dönüşümleri Amerika’daki pamuk yağı üretimini değerlendirmeden anlamlandırmak çok zordur.
PAMUK YAĞI: BİR ABD MUCİZESİ
Öncelikle pamuk yağı üretiminin bir ‘Amerikan mucizesi’ olduğunu belirterek başlayalım. 19’uncu Yüzyıl’ın ortasından itibaren ABD’de gelişmeye başlayan pamuk yağı sanayisi İç Savaş (1861-1865) nedeniyle biraz duraklasa da 1880’lerden itibaren ticari önem kazanmaya başlıyor. 1870’te 26 adet pamuk yağı fabrikası bulunurken, bu sayı 1890’da 225’e yükseliyor. (3)
Bu büyümenin nedenlerini anlamak için hem ABD’de yaşanan iç gelişmeleri hem de uluslararası yağ piyasalarında yaşanan dönüşümleri gözden geçirmek gerekir. ABD’de demiryolları inşası çiftçilerin piyasalara erişimini ve pamuk tohumunun nakliyesini kolaylaştırmıştı. Tekstil sanayisindeki gelişmeler çırçır makinelerinin kapasitesinin artmasına neden olarak pamuk tohumu hacminin de artmasına neden olmuştu. (4)
Pamuk yağının gelişmesinin bir diğer nedeni de Avrupa’da zeytinyağı ve diğer yenilebilir yağlara gösterilen talebin üretim kapasitesinden daha fazla olmasıyla eksiği tamamlamak için başka yollar aranmaya başlanması olarak gösterilebilir. Amerika Eyaletler Arası Pamuk Tohumu Kırıcıları Birliği eski Başkanı Luther A. Ransom’ın neredeyse bir propaganda aracı olarak kurguladığı kitabında, ‘Yararlı üretim düzeninde boşluğa asla izin vermeyen doğa, bu ihtiyacı karşılamak için Amerika’nın bahçe topraklarını seçmiştir’ demektedir. (5)
Aslında bu işin doğayla pek de ilgisi olmadığını, pamuk yağı üretiminin Amerikan sermayedarlarının yoğun uğraşılarının sonucu olduğunu görebiliyoruz. Bu hikâye biraz da neredeyse ‘sinekten yağ çıkarmak’ deyimindeki sinek yerine pamuk tohumunu koyabileceğimiz kadar olmayacak bir işi çok kısa bir süre içinde bütün dünyaya kabul ettirme hikâyesidir.
KENDİLERİ YEMEDİ, İHRAÇ ETTİ
Başlangıçta pamuk tohumu atık bir üründü. Pamuk lifi tohumdan ayrıldıktan sonra tohum yığınları bir kenara bırakılıyordu. Bu atıkların bir kısmı hayvan yemi ve toprak için gübre olarak kullanılıyordu ancak büyük bir kısmı yığınlar halinde birikiyordu. Yani zeytinyağının aksine pamuk yağının hammaddesinin yetiştirilmesi ve hasat edilmesi için hiçbir sermaye gerekmiyordu ve tonlarca mevcuttu. Çok fazla yağı olmamasına, çıkan yağın koyu, çamurlu bir tada sahip olmasına ve kötü kokmasına rağmen Güney Amerikalılar pamuk tohumundan yağ çıkarma girişimlerini işte bu yüzden sürdürdüler. (6)
Ancak Amerikalı tüketicilerin pamuk yağının yenilebilirliği konusunda şüpheli oldukları için pamuk yağı başlangıçta dış pazarlarda yer buluyor. Üretiminin ilk yıllarında pamuk yağı neredeyse tamamen yabancı ülkelere ihraç ediliyor. (7) Amerika’dan ihracatın büyük bölümü Fransa, İtalya ve Hollanda’ya gidiyordu. 1871-1884 arasında ihracat sürekli artmıştı ve ancak 1884’ten sonra Amerika’da iç piyasada talep artmaya başlayınca ihracat düşüşe geçecekti. (8)
Tompkins’e göre 1902’de ABD’de üretilen pamuk tohumu yağının yaklaşık yüzde 65’i ihraç edilmekteydi. Bunun yaklaşık üçte biri yapay tereyağı yapılmak üzere Hollanda’ya gidiyordu. Yüksek kaliteli olanların bir kısmı da zeytinyağı ile karıştırılmak ya da pamuk yağı olarak tüketilmek üzere Güney Avrupa limanlarına indiriliyor, bunlar da yoksul sınıflar için zeytinyağı ikamesi olarak kullanılıyordu. Düşük kaliteli yağ ise sabun yapımı için Marsilya’ya gönderiliyordu. (9)
KİMYAGER WESSON ÇIĞIR AÇTI
Amerikalı sermayedarlar yenilebilir pamuk yağı üretmeyi hedefliyordu, çünkü pamuk yağı ve pamuk üretiminden kalan diğer atık maddeler halihazırda hayvan yemi ve gübre olarak kullanılabiliyordu. Ancak en yüksek fiyatlar sadece yenilebilir olduğunda elde edilebiliyordu. Amerikalı kimyagerler başlangıçta domuz ya da sığır yağına çok az miktarlarda pamuk yağı ekleyerek deneylere başladılar. 1880’lerin ortasında David Wesson adlı bir kimyager pamuk yağını yukarıda bahsi geçen kötü özelliklerinden kurtarabildi ve yenilebilir pamuk yağı kullanımının önünü açmış oldu. Belki de sektörde çığır açacak olan gelişme Wesson’un yüzyıl sonunda esas olarak pamuk yağından yapılan katı bir yağ (shortening) üretmesi oldu. (10)
Yine de insanların pamuk yağı konusunda algıları pek olumlu değildi. Başlangıçta sadece saflığı bozucu madde, karıştırılan madde olarak görülüyordu. İtalya ve Fransa’da zeytinyağına karıştırmak için gönderiliyor, ABD’de domuz yağına karıştırılıyordu. Bu nedenle tüketiciler önyargılıydı. (11) Ancak Amerikan sermayedarlar pamuk yağı için yeni pazarlar bulma girişimlerini sürdürdüler. Hatta bu çaba özellikle 1906 saf gıda ve ilaç yasası ile hız kazandı. (12) 20’nci Yüzyıl başından itibaren Avrupa pazarlarındaki varlığı da giderek yaygınlık kazandı. Ransom, 1911’de pamuk yağının Amerikan pazarlarında olduğu kadar Avrupa pazarlarında da temel bir ürün haline geldiğini, aslında benzer ürünlerle rekabet halinde dünyanın tüm pazarlarını büyük ölçüde düzenlediğini yazmıştır. (13)
VERGİLERDEN MUAF TUTULDU
Ransom, Osmanlı İmparatorluğu hakkında da, “Türkiye’de zeytinciler birkaç yıl önce pamuk yağının ülkeye kabul edilmesi halinde hükümetlerinin böyle bir eylemine misilleme olarak bahçelerini yok edecekleri tehdidinde bulunmuşlardır. Sonunda bu durum düzeltildi ve pamuk yağı artık Osmanlı İmparatorluğu’na tüm vergilerden muaf olarak kabul ediliyor” diye yazmıştır. (14) Amerikalılar bir yandan pamuk yağı ithali hakkında hukukî dönüşümde rol oynarken diğer yandan tüketici algısının dönüştürülmesi için çaba sarf ediyorlardı. Aynı dönemde basında pamuk yağının kullanımının reklamını ya da propagandasını yapan yazılara denk geliyoruz. Örneğin, Amerika Ticaret Odası’nın İstanbul’da çıkan süreli yayını The Levant Trade Review’in Haziran 1911’de çıkardığı sayısında, “İstanbul’da yaşayan pek çok Amerikalı ve başka aileler mutfaklarında tereyağı, domuz yağı ya da zeytinyağı yerine pamuk yağı kullanıyorlar” diyerek pamuk yağı kullanımının yaygınlaştığına dair bir algı yaratmaya çalışıyor. (15)
AĞIR CEZALAR VERİLMESİ İSTENDİ
1911’e gelindiğinde sanki hiç sorunsuz bir şekilde Osmanlı İmparatorluğu’nda pamuk yağı zeytinyağının yerini alıyormuş gibi gösterilen hikâyenin temelinde uzun bir mücadele olduğunu görüyoruz. Pamuk yağının ülkeye girişi meselesi 17 Şubat 1886 tarihinde Midilli Adası’ndan merkezi idareye yazılan idare meclisinin mazbatası ve ekindeki bir arzuhalle başlıyor. Bu arzuhalde adaya getirilen pamuk yağının zeytinyağı ile karıştırılarak hile yapıldığı yazılıydı. Midilli’den karışık yağların Avrupa’ya ihracı sonucu ada ticaretinin zarar göreceği, devlet gelirlerinin azalacağı belirtilmişti. Bu nedenle pamuk yağının adaya girişinde yüksek vergi konması, karışık yağ satışının tamamen yasaklanması ya da karışık yağların ‘karışık’ olduğu ilan edilmeden ‘saf’ iddiasıyla satılmasına ağır cezalar getirilmesi istenmişti. (16)
Bu dilekçe üzerine merkezde yapılan bir incelemede İstanbul’daki dükkanlardan alınan zeytinyağı numunelerinin neredeyse tamamının pamuk yağı ile karıştırılmış olduğu belirleniyor. Bu mesele merkezi idarenin farklı kurumlarının dahil olduğu uzun bir değerlendirme sürecini başlatmış oluyor: Şura-ı Devlet, Meclis-i Vala-i Vükela, Tıbbiye, Dahiliye ve Hariciye Nezaretleri, Şehremaneti, Rüsumat Eminliği vs.
Örneğin, Cemiyet-i Tıbbiye-i Mülkiye, 12 Nisan 1886 tarihinde hazırladığı kararnamede pamuk yağının gıda maddesi olarak kullanmasının uygun olmadığını, saf pamuk yağının hemen hiçbir sanayide kullanılmadığı için bunun Osmanlı Devleti’ne ithal edilmesinin zeytinyağına karıştırma olduğu konusunda bir şüphe olmadığını belirtmektedir. Bu da halk sağlığı ve Osmanlı’nın ticaretine zarar vereceğinden buna cesaret edenlerin engellenmesine dair gerekli önlemlerin alınması gerektiğinin altını çizmektedir. (17)
İLK TEPKİ FRANSA’DAN GELDİ
7 Eylül 1886’da Dahiliye Nezareti’nden vilayetlere, şehremanetine, tıbbiye nezaret ve basına gönderilen genelge ile nasıl bir önlem alınacağı açıklanmış oluyor. Önlemlerin başında pamuk yağı ile karıştırıldığı gümrük girişi sırasında yapılan kontrolde belirlenen zeytinyağlarının müsaderesine ve sahipleri hakkında kanuni işlem yapılmasına karar veriliyor. (18)
13 Aralık 1886’da bu genelge Hariciye Nezareti tarafından sefaretlere bildirilince tepkiler gecikmiyor. (19) Örneğin, Fransa konsolosu biraz da küçümser bir tavırla, “Fransa’da zeytinyağı ve diğer bitkisel yağlardan oluşan bir karışımın sadece sınırlı oranlarda yabancı yağlar içerdiğinde tanınması için pratik bir prosedür bulunamamıştır” demiş ve şöyle devam etmiştir: “Kuşkusuz Fransa’da kullanılanlardan daha etkili doğrulama araçlarına sahip olmayan Osmanlı yönetimi, Türkiye’ye zeytinyağı ithalatının içerdiği çıkarları tehlikeye atmadan, aldığı önlemi uygulamakta büyük güçlük çekecektir.” (20) 9 Temmuz 1887’de tekrar bir mektup gönderen konsolos, Fransız ürünleri söz konusu olduğunda müsadere kararının uygulanmasının 1861 ticaret anlaşması nedeniyle imkânsız olduğunu ve bu kararın askıya alınması için gerekli emirlerin verilmesini talep eder. (21)
ONLARI RUSYA VE İNGİLTERE İZLEDİ
Yazımızın girişindeki metin tam da Fransa konsolosunun bu notası üzerine Meclis-i Sıhhiye-i Umumiye’den istenen değerlendirmeden alınmıştır. Meclis, konu halk sağlığı olunca ticaret çıkarı ikincil kalır diyerek alınan kararın arkasında durduğunu açıkça göstermektedir.
Bu kararın olabildiğince uygulandığı yaşanan sorunları içeren Osmanlı belgelerinden anlaşılmaktadır. Ancak saf pamuk yağlarının ülkeye girişte serbest olmaları bu önlemin yetersiz kaldığını göstermektedir. Saf pamuk yağları ülkeye girdikten sonra bakkallarda zeytinyağı ile karıştırılarak yine iç piyasaya sürülmeye devam ediyordu. Bunun da önüne geçmek amacıyla Dahiliye Nezareti Meclis-i Vala-ı Vükela kararıyla pamuk yağının ithalinin tamamen yasaklanması kararının alındığını 10 Kasım 1887’de duyurmuştur. (22)
Gazetelerde yayınlanan bu karara sefaretlerden tepkiler yine gecikmez. Fransa’ya bu sefer Rusya ve İngiltere de katılır. Tepkiler nedeniyle 5 Temmuz 1888’de ithal yasağının kaldırıldığı Hariciye Nezareti’nden sefaretlere gönderilen bir mektupla açıklanır. Ancak yine de pamuk yağının ülkeye girişinde renklendirilmesinin gerekliliğinin altı çizilir. (23)
Bu gerekliliğin uygulanmadığını biliyoruz. 13 Eylül 1908 tarihli Şehremeninin Dahiliye Nezareti’ne gönderdiği yazıda pamukyağı gibi yağların İstanbul’da bir süreden beri renginin değiştirilmesi gibi bir uygulama yapmaksızın satılmasına izin verildiğini öğreniyoruz. (24) Zaten 22 Mayıs 1907’den itibaren Osmanlı Devleti, ABD’nin İstanbul Büyükelçisi Edward H. Ozmun’un girişimleriyle pamuk yağının ülkeye girişindeki denetimleri kaldırmıştır. (25) Oya Gözel-Durmaz’ın çalışmasında belirttiği gibi Osmanlı Devleti’nin zeytinyağı tağşişini engellemek için aldığı önlemlerle bu önlemlere karşı yabancı devletlerin takındığı tutumlar gıda güvenliğinin sadece halk sağlığını ilgilendiren bir konu olmadığını, 19’uncu Yüzyıl’ın iktisadi ve diplomatik ilişkilerinde yansımasını bulan bir mücadele alanı olduğunu açıkça göstermektedir. (26)
Son olarak, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki sermayedarların da 1910’lardan itibaren pamuk yağı üretimi için kolları sıvadığını belirtelim. Levant Trade Review’da çıkan değerlendirmelere göre İzmir ve Mersin’de Amerika’dan ithal edilen makinelerle yüksek kapasiteli pamuk yağı fabrikaları kurulsa da bunların kısa ve orta vadede Amerikan pamuk yağı ihracatına bir tehdit oluşturması imkansızdı. (27)

KAYNAKÇA
1 Bu yazı Avrupa Birliği Marie Skłodowska-Curie Actions Doktora sonrası araştırma bursu ile desteklenen “At the Crossroads of History, Industry, and Technology: Olive Oil Production in the Eastern Mediterranean in the Late Nineteenth Century (1839-1914)” adlı proje araştırmasında elde edilen bilgiler çerçevesinde hazırlanmıştır.
2 T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri (bundan sonra BOA), HR.TH 74-10, 13 Temmuz 1303/25 Temmuz 1887.
3 Luther A. Ransom, Cottonseed Industry of the South, NY: 1911, s. 15.
4 Lynette Boney Wrenn, “Cotton Gins and Cottonseed Oil Mills in the New South”, Agricultural History, 68 (2), Spring 1994, s. 233.
5 Ransom, 1911, s. 14.
6 Helen Zoe Veit, “Eating Cotton: Cottonseed, Crisco, and Consumer Ignorance”, The Journal of the Gilded Age and Progressive Era, 18, 2019, p. 397-421.
7 Pierre Desrochers, Joanna Szurmak, “Long Distance Trade, Locational Dynamics and By-product Development: Insights from the History of the American Cottonseed Industry”, Sustainability, 9 (579), 2017, s. 23.
8 Frederic G. Mather, “Waste Products: Cotton-seed Oil”, The Popular Science Monthly, 1894, s. 104
9 D.A. Tompkins, Cotton Seed Oil, History and Commercial Features, Charlotte, 1902, s. 37
10 Zoe Veit, 2019
11 Tompkins, 1902, s. 34
12 Zoe Veit, 2019, s. 398
13 Ransom, 1911, s. 23
14 Ransom, 1911, s. 23-24
15 Levant Trade Review, Haziran 1911, 1 (1), American Chamber of Commerce for Turkey, s. 8
16 BOA, ŞD 2508-11 (17)
17 BOA, ŞD 2508-11 (2)
18 BOA, DH.MKT 1364-76
19 BOA, HR.ID 1260-2
20 BOA, HR.TH 74-10
21 BOA, HR.TH. 74-10
22 BOA, DH.MKT 1462-23
23 BOA, HR.ID 1260-12
24 BOA, DH.MKT 2621-81
25 Oya Gözel-Durmaz, “Osmanlı’da Gıda Güvenliği: Halk Sağlığı ve Uluslararası Ticaret Kıskacında Mahlut Zeytinyağları Meselesi”, Osmanlı Araştırmaları/ The Journal of Ottoman Studies, LIV, 2019, s. 294
26 Gözel-Durmaz, 2019, 300-301
27 Levant Trade Review, Haziran 1915, 5 (3), American Chamber of Commerce for the Levant, p. 297

(kutu)
KİMDİR?
Dilek Akyalçın Kaya doktora derecesini 2013’te Paris’te Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sociales’de ‘The Salonican Sabbateans (1845-1912): Plural Individuals in an Urban Society in Transition’ başlıklı teziyle aldı. Araştırmaları, modern dönemde liman kentlerinin ekonomik ve sosyal dönüşümlerinin itici gücü olan bireylere odaklanmaktadır. Ayrıca Doğu Akdeniz kent tarihinin yanı sıra kırsal tarihe de odaklanmaktadır. Yakın zamanda ‘Tarih, Endüstri ve Teknolojinin Kavşağında: Ondokuzuncu Yüzyılın Sonlarında Doğu Akdeniz’de Zeytinyağı Üretimi (1839-1914)’ başlıklı projesi ile HOorizon TMA MSCA doktora sonrası araştırma bursu kazandı. IMS-FORTH’ta (Resmo-Girit) doktora sonrası araştırmacı olarak çalışmaya başladı.