‘Fonksiyonel gıdalar’ deyince ‘katma değerli hale getirmek’ ya da ‘bitki biyoteknolojisi’ veya tek başına ‘biyoteknoloji’ denilince ‘katma değer yaratmak’tan bahsedilir.
En kolay örnektir katma değer için zeytinin, zeytinyağı hali…
Ne zaman Aydın’a gelsem, dağlarının göz alabildiğine zeytin kaplı olduğunu gözlemlerim.
İçimde hep aynı heyecan, gözlerim yoldan kayar dağlara…
Şükredenleri var, dağlardaki zeytin ağaçlarının varlığına…
Tıpkı benim gibi…
Dağlarda kendiliğinden yetişen yabani ‘Delice’ zeytini aşılandığında daha verimli ürün elde ederiz.
Halen birçoğu yabani olsa da hatırı sayılı miktarı aşılanmış durumdadır ‘Delice’lerin…
Aşılananların çoğu ‘Memecik’tir.
Bu yıl ‘Memecik’ zeytininin özel yılı.
“Neden?” derseniz, dağlarında yağ akan Aydın’ın ‘Memecik’ zeytini Avrupa Birliği’nde Aydın Ticaret Borsası’nın uzun soluklu çalışmalarıyla tescillendi de ondan!
Müthiş bir havadis…
Benim için bu haberin önemi, öncelikle zeytinyağının katma değerine katma değer ilave etmek demek oluşu.
Tabii bir de yerelliğin tercih edilmesi anlamına geliyor.
Yani zeytin fidanı olarak Aydın ve çevresinde daha çok ‘Memecik’ çeşidinin ekileceğini düşünmek umudumu artırıyor.
Halkın kendi ürününe sahip çıkacağına olan inancımı güçlendiriyor.
ANA VATANI KONUMUNDAYIZ
Genetik kaynaklar bakımından ülkemiz ekonomik öneme sahip birçok bitki türünün ana vatanı konumunda.
J. Harlan’ a göre ülkemizde 100’den fazla türün geniş değişim gösterdiği 5 mikro gen merkezi bulunuyor.
2003 verilerine göre bitki taksonlarının 10 bin 754’ e ulaştığı tespit edilirken, bunların da 3 bin 708’ünün endemik olduğu saptanmış.
Avrupa’nın bütün ülkelerinde endemik bitki toplamı ise 2 bin 750.
Kendi endemik bitkilerimizi korumalı, orijinlerimize sahip çıkmalıyız.
Orijin meselesi gelecekte daha da önem kazanacak ana konuların başında geliyor.
Nedeni ise her ülke kendi için orijinlerinin tespitinde yarışır durumda.
Ve bitki biyoteknolojisi hızla ilerliyor.
Bizde gen kaynaklarımızın korunması üzerine tabii ki çalışmalar devam ediyor.
Zeytinde ise durum çok farklı.
Kendi yerel türlerimiz değil, çiftçi tarafında daha çok verim alacağı zeytin ağaç çeşitleri ekiliyor.
Oysa, karakteristik çeşitler her zaman daha özel fiyatlarla dünya pazarında yerlerini aynı özellikle korumaktalar.
KADINLARDAKİ ARTIŞ ÖNEMLİ
Bundan birkaç yıl önce zeytin ve zeytinyağı üzerine fuarda tanıştığım Dr. Hilmi Yıldırım sayesinde bilgi sahibi olduğum Zeytindostu Derneği’nin 9 Mart’ta Aydın Ticaret Borsası’nın katkısıyla gerçekleştirdiği 17’nci Natürel Sızma Zeytinyağı Ödül Töreni vardı.
Gönüllülük esasına göre bir araya gelen zeytin severlerden oluşan derneğin çabaları takdire şayan…
Ödül alan zeytinyağı markaları ise gelecek vaat ediyor.
Natürel sızma için belirlenen meyvemsilik, acılık, yakıcılık kriterlerini taşıyan kalite ödülü alan marka sahipleri arasında en çok dikkatimi çeken ise kadın üreticilerin sayısındaki artış, kadın kooperatiflerinin kendilerini göstermeye başlamaları ve genç arkadaşlarımızın da bu alandaki varlıklarıydı.
Bir de zeytinyağı fabrikaları için ekipman üretenlerin, ekipman üretmeleri dışında kendi zeytinyağı markalarıyla da varlık gösterdiklerini gözlemledim.
Bu da bir başka konu benim gözümde…
Ve bir kadın kooperatifi kendi markasıyla ödül aldı.
HERKESE BÜYÜK GÖREV DÜŞÜYOR
Zeytinyağı üretimi kolay bir iş değil!
Hele hele alanında kalite ödülü almak özel konu.
Her ne kadar ülkemizde ödüllendirmelerde hep bir başka gözle bakılsa da bazı ödüller bu tartışmalara girmiyor.
Zeytindostu Derneği ödüllerinde olduğu gibi…
Akdeniz Zeytin Kentleri Birliği’nde gelecek yıl Türkiye adına başkanlığı Hilmi Bey alacak.
Sayısı birden fazla önemli projeler var, hazırlanıyoruz.
Ülkemiz, zeytin ve zeytinyağı sektörümüz adına önemli bir süreç olacağını biliyoruz.
Konunun ilgilisi herkese görev düşüyor.
Özellikle Akdeniz ve Ege’de yer alan borsalarımızın, kamu desteğinin olmazsa olmaz olduğu ve bütünü kapsayan bir aradalığın zorunlu olduğunu özellikle belirtmek isterim.
Türkiye zeytinciliği ve sektörünün tüm paydaşlarının bir arada bu işin de üstesinden geleceklerini biliyorum.
Bu defa bireysel markalaşma değil, bütünsel marka değeri taşıyacak bir sürecin eşiğindeyiz.
Kolektif çalışmaların bizleri güçlendireceği zamanlara doğru yol alırken, yereli korumamız gerektiğini bir kez daha hatırlatmak isterim.