Cumhuriyet Bulvarı No: 82 Erboy 2 İş Merkezi

Türkiye tarımsal potansiyelinin çok çok altında bir üretimle yetiniyor.
Pek çok tarımsal ürünü bu potansiyelimizi doğru kullanamadığımız için ithal etmek zorunda kalıyoruz.
Ne üreticiler mutlu, ne de tüketiciler…
Çiftçi, “Para kazanamıyorum” diye dert yanarken; halkımız yetersiz, kalitesiz ve pahalı tüketmekten mustarip.
“Ne yapmalıyız?” diye düşünmeye gerek yok aslında.
Amerika’yı zaten keşfetmişler.
Çözüm belli!
Güçleri birleştirip büyük ölçeğe geçmek, yani kooperatifleşmek gerekiyor.
Bütün gelişmiş ülkelerde tarım büyük ölçekte yapılıyor ve bunu kooperatiflerle başarmışlar.
Kooperatifçilik bize sosyalist bir şeymiş gibi anlatılırdı.
Oysa ki en kapitalist bildiğimiz ülkelerde kooperatiflerin tarıma hakim olduğunu görüyoruz.
Çünkü yüksek rekabet koşulları büyük ölçeği zorunlu kılıyor.
Bu ölçeklere ulaşmak ya küçük çiftçilerin birleşmesi ya da büyüklerin küçükleri satın almasıyla mümkün olabildiğine göre, biz niye kooperatif çatısı altında birleşmek yerine bireysel çiftçilik yapmakta ısrar ediyoruz?
Niye daha ‘koop’ derken ‘hoop’ deniyor?
“Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer” derler ya, muhtemelen ondan.
Ama esas sebep devletin doğru işleyecek modelleri kanun ve yönetmeliklerle ortaya koyamamış olması bence.
TEKER TEKER KONUŞALIM
İstatistiklere göre Türkiye bir kooperatif cenneti.
Kayıtlarda bir sürü irili ufaklı kooperatif görünüyor.
Tarım satış kooperatifleri var, tarımsal sulama kooperatifleri var, tarım kredi kooperatifi var, bir de ne anlama geldiğini, tam olarak ne işe yaradığını bilmediğim sanırım tanımsal girdileri beraber satın almak için düşünülmüş tarımsal kalkınma kooperatifleri var.
Tamam, bunların hepsinin tarımla ilgisi aşikar kabul ediyorum.
Biri su getiriyor, diğeri bireysel çiftçilik yapanların ürünlerini işleyip pazarlıyor, biri sermeyesi yetersiz çiftçiye para buluyor vs. ama, çiftçilik faaliyetlerini birlikte yapmaya yönelik bir kooperatif modelimiz hiç yok.
Belki bugüne kadar böyle bir ihtiyaç olduğu düşünülememiş veya bu yönde bir adım atılmamış.
Çiftçi kendi tarlasını kendisi işlemiş, ekmiş biçmiş, suya ulaşmak sıkıntı olunca çevresindeki diğer çiftçilerle birleşip bir sulama kooperatifi kurmuş, ürünü pazarlamak dert olmuş tarım satış kooperatiflerine ortak olmuş, ama kimse, “Ya komşular biz şu sınırları kaldırıp arazilerimizi birleştirip ortak makine parkı kursak, beraber ekip biçsek” dememiş veya demiş ama eyleme geçip bir kooperatif kurulmamış.
ŞAŞIRTICI AMA GERÇEK!
Tekrar ediyorum, bu ülkede adında ‘tarım’ geçen çok kooperatif var, ama dünyadaki bilinen anlamıyla bir tarım kooperatifi yok.
Çocukluğumuzda TRT’de pazar günleri kovboy filmleri yayınlanırdı.
Hatırlarsınız, etrafı çitlerle çevrili çiftlikler vardı.
Yabancıları sevmezlerdi, gireni vururlardı falan…
Sonra traktör icat oldu, koşullar değişti.
Her birinin bir traktör alması mümkün değildi.
Traktörle de bitmiyor, ona uygun aletler ve ekipmanlar da lazım.
Oturup anlaşmışlar.
Aradaki çitleri söküp tarlaları birleştirmişler.
Ortak makine ekipman parkını kurmuşlar.
Bireysel küçük çiftçilikten büyük ölçekli tarımsal işletmenin ortakları haline gelmişler.
Adamlar bunu 100 sene evvel akıl etmişler.
Biz gözümüzün önündekini alıp uygulayamamışız, garip değil mi?
TAMAM DA, NİYE BÖYLE?
Çünkü koşullar zorlamadıkça kendi başına iş sahibi olmak, ortaklıktan daha rahattır.
Eğri oturup doğru konuşalım.
Bizde küçük çiftçiye bir sempati, büyük işletmelere ise (hadi düşmanlık demeyeyim) ama bir çekememezlik vardır ve bu tutum toplumdan devlete de yansımıştır.
Küçük üreticiler yasayla ya da göz yumma yoluyla kayırılır.
İşletmeler büyüdükçe üstündeki yük artırılır.
Böyle bir ortamda evrensel ekonomi kurallarına aykırı olarak büyük ölçeğin cazibesi artacağına azalmaktadır.
Bir de bizde mülkiyetle ilgili tasarrufların devredilmesi, olası ters bir durumda da geri alınmasıyla ilgili yasal güvencelerin eksikliği çekinceler doğuruyor.
Bireysel olarak 10 lira kazanan biri, ortaklı işte 15 lira kazanacaksa seve isteye katılır.
Aksine, ilave yüklerle kazanç 9’a, 8’e düşüyorsa, hele hele kooperatif kötü idarecilerin elinde batıp sermayenin hepsini kaybetme ihtimali varsa, “Öte dursun” der.
Lafın kısası, dünyada 100 yıl önce başlayan, benim senelerdir ‘kollektif çiftçilik’ olarak adlandırdığım gerçek tarım kooperatiflerinin ülkemizde kurulmasına çeşitli ezberler, acı tecrübeler ve yasal mevzuatlar bugüne kadar ortam sağlamamıştır.
Umarım bir an önce devlet gerekli yasal altyapıyı düzenleyerek tarımsal üretimde kalite ve verimi artıracak, maliyetleri düşürecek tarım kooperatiflerinin kurulduğunu yakın zamanda görürüz.
MUSTAFA ALHAT-ALHATOĞLU ZEYTİNYAĞLARI ORTAĞI, ZEYTİNDOSTU DERNEĞİ ESKİ BAŞKANI